09 Mart 2021 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı 10.209.442 kişiye ulaştı.
7,6599
9,1213
1.543,04
20 Aralık 2020 Pazar
Eski bir yazı olmakla birlikte, yaşadığımız salgın ve ekonomik krizle boğuşurken, üstüne siyasi krizi de koyunca toplumda ki mutsuzluğun, umutsuzluğa dönüşmeye başladığını hissederek üzerinde bazı eklemeler yaparak belki katkısı olur ümidiyle sizlerle yazımı paylaşmak istedim.
Günlük ticari yaşamda işletmelerdeki birim yöneticileri, genel müdür ve yönetim kurulu üyeleri, yoğun bir koşuşturma içinde problem çözmeye odaklanmış olarak adeta engelli koşu parkurunda gibidirler. En mutlu oldukları zaman, problemin giderildiği ve işlerin yoluna girdiği andır. En stressiz ve rahat oldukları zaman ise paraların düzenli gelmeye başladığı, kabarık banka hesapları ve çek-senet tahsilatlarıdır. İşte bu noktada kazanılmış ciddi bir başarıdan söz etmek durumundayız.
Kimsenin huzurunu kaçırmak istememekle birlikte, bu pembe tablonun, tehlikeli bir dönemece girildiğinin de habercisi olduğunu hissetmek gerektiğine inanıyoruz. Yani deneyimli yöneticiler böyle düşünürler. Çünkü önemli olan uzun dönemde istikrar ve gelişmeyi yakalayarak, kurumsal yapılanma (devlette yapısal reformlar) ile sorunların çözülmesi ve üst yönetimin daha stratejik kararlar alınmasıdır.
İktidarlar için de geçerlidir bu tehlike. Fazla rehavete kapıldıklarında işler bir anda tersine dönüverir. Askerlik biliminin gerçeklerine göre yukarıdaki durumda kazanılmış bir savaştan söz etmek mümkün değildir. Belki bir mevzide (savunma hattında) tutunmaktan veya hedefe doğru ilerlerken yol üstünde ki, piyasayı daha iyi gözetleme ve ateş-penetrasyon imkanları sağlayabileceğimiz küçük bir tepecik ele geçirmiş olduğumuzu kabul etmemiz gerekir. Yani kazanımımız küçük birlik (muhasebe-pazarlama ve/veya üretim departmanı) seviyesinde ki taktik bir başarıdır.
Yöneticiler ve liderler ancak stratejik başarılardan mutlu olmalıdırlar. Bu ise bilindiği gibi hedefe kilitlenerek, tüm birimlerin enerjisi ve toplamının yarattığı ekip ruhunun sonucundaki sinerji ile (takım oyunu) mümkündür. İşte bu noktada liderin aldığı stratejik kararların önemi ortaya çıkar. Piyasa dengeleri, ekonomik avantaj ve engeller, üretim, hammadde, iletişim olanakları v.b.ile sahip olduğu insan gücü (uygulayıcılar ve planlayıcılar) kaynaklarını, istihbarat sonuçlarını, kendisi ve rakiplerinin olanak ve yeteneklerini karargah (danışmanlarının) öneri ve teklifleri ile en iyi şekilde değerlendiren komutan (lider) için artık o kritik sorunun “NASIL’ın” cevabını verme, yani KARAR’ını bildirme sırası gelmiştir. İşte bu noktadan sonra kazanılmış ve/veya kaybedilmiş bir savaştan söz edebiliriz.
Bu cevabı astlarından ve karargahından bekleyerek “onlara insiyatif verdim” deme lüksüne hiçbir lider sahip değildir. Zaten o şekilde hareket eden yönetici de lider değildir. Başka açıdan bakıldığında ise liderin, danışmanlarını ve astlarını da en doğru şekilde çalıştırıp kendisinin alacağı kararlarda hata yapma riskini minimuma indirgemesi gerekir.
NASIL’ın doğru cevabını (Stratejik kararı) alan lider, sorumluluğunun da bilincindedir. Yetki ve sorumluluk kavramlarının zaman, zaman karıştırılıyor olmasının altında da bu bilinç yatmaktadır. İster Türk Ticaret Kanunu, isterse mali ve hukuki piyasalar açısından çok net olarak tanımlanmış olsa da, bir başarısızlığı astlarına ve karargahına (danışmanlarına) atma telaşında olan yöneticiler, siyasetçiler hatta iktidarlar az değildir. Tabii ki hoş da karşılanmamaktadır. İyi bir lider, yönettiği kurumda “yaptığı ve yapmadığı her şeyden sorumlu” olup, başarısızlık ve olumsuzluk hallerini dahi sahiplenerek onları başarıya dönüştürme azim ve kararlığını gösterebilme becerilerine sahip olmalıdır.
Peki ekonomik koşullar, teknolojide ve pazardaki gelişmeler, yakalanan fırsatlar v.b. nedenlerle bu stratejik karar (ana hedef) değiştirilemez mi? Hayır efendim değiştirilemez. Belki revize edilebilir. Uygulamada ediliyor da. Çünkü revize edilen karar yeni bir hedefi tarif etmez. İstikamet ve stratejileri değiştirmez. Ancak bu çok sık olmamalı. Aksi halde astlarınıza, organizasyonunuza ve vatandaşlara değişikliği anlatamazsınız ve bozguna uğrarsınız.
Buna en iyi örnek kısa, net ve içinde her şeyin tarif edildiği, büyük Atatürk’ün bir cümlelik kararıdır. “İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri”
Vikipedia göre Transhümanizm;
“İnsanın fiziksel ve bilişsel yeteneklerinin arttırılması, yaşlanma ve hastalanma gibi arzu edilmeyen veya gereksiz görülen yönlerinin ortadan kaldırılması amacıyla teknoloji ve bilimden faydalanılması gerektiğini öne süren uluslararası bir entelektüel ve kültürel harekettir..”
Böyle bir kavramın varlığından ne kadar haberi olduğunu tam olarak bilemediğim siyasetçilere hatırlatıyorum;
Mecliste çıkardıkları kanun ve yönetmeliklerle toplumun geleceğini şekillendirmeye çalışanlar, sadece bugünün sorunlarına çözüm bulmaktan çok daha öncelikli olarak, vatandaşların geleceğine ve beklentilerine yönelik çalışmalar yapmak zorundadırlar.
Tüm siyasi partiler milletvekilleri ve yerel yönetici adaylarını seçerken, bilgi ve birikimleriyle geleceği gören, donanımlı ve proaktif düşünüp kararlar alarak uygulayabilen kişileri öncelikle listelerine yerleştirmek ve sorumluluklarına sahip çıkmak zorundadırlar.
İlle de sonucu kendi tercihlerine göre belirleyecek projeler ve öngörüler yerine, proje havuzları oluştururken, bugün işe yaramasa da, yarının talep ve ihtiyaçlarına da cevap verebilecek hazırlıklar yapmak zorundadırlar.
Bu nedenle seçilen adayların proje ve finans okur-yazarlığına sahip olmaları çok önemlidir.
Bu yazdıklarımı futuristlik olarak görmemek gerekir. Çünkü eskiden 10 birim zamanda gerçekleşen toplumsal, bilimsel ve ekonomik kavramlar, günümüzde mevcut altyapı kullanılarak 1 birim zamanda katlanarak hayat buluyor.
Bir proje fikri, proje bitmeden eskimiş-demode olmuş ve çöp olabiliyor.
Sevgi ve saygılarımla.
Hayata olan bağlılığımız, işimize, ailemize, arkadaşlarımıza, kariyerimize ve geleceğimize yönelik stratejilerimiz ve hedeflerimize ulaşmada almamız gereken kararlar ile motivasyon gücümüzü belirlemek için kendi kitabınızı yazmada kolaylık sağlayacak sorular aşağıdadır. Bu soruların ortaya çıkmasında ve yazıma yaptığım alıntıların bir kısmında internet üzerinden bana ulaşan muhtelif yazıların katkıları vardır.
İster işadamı, ister kamu görevlisi veya hayata yeni başlayan genç bir kişi olalım, yönetmeye talip olduğumuz kurum, kuruluş ve şirketlerin İŞ PLANINI hazırlayıp prensipler ortaya koymayı düşünüyorsak, önce kendi prensiplerimizi ve hedeflerimizi ortaya koyabiliyor olmamız lazım. Eğer kendi motivasyon ve iş planımız, yöneticiliğini yaptığımız, hatta yatırım yaparak kurduğumuz işin dinamikleri ile uyuşmuyorsa başarılı olabilme şansımız olabilir mi? Bu şirketi kendi dalında en yükseğe çıkarabilir miyiz? Sakın bana yaptığı işle ancak karnını doyurabilen kişileri örnek göstermeyin.
Bu kitabın anlamlı olabilmesi ve en azından sizin tarafınızdan da okunabilir değerde olabilmesi için ilk soru ile devamı soruların arasında tutarlılık olması gerektiğini bilmelisiniz. Eğer başlangıçta koyduğunuz hedef ve yaklaşımlar, sonraki aşamalarda kendi fırsat ve motivasyonlarınızla uyuşmuyorsa, baştan başlayarak yeniden düşünmenizi öneririm.
Hala kitap yazmak isteyenlere de bir fırsat sunuyorum. İlk kitaplarını kendilerini yazarak başlasınlar.
Kişisel kitabınız hayırlı olsun. Şimdi de bu ilk kitabınızı birisine armağan edin. Paylaşın.
İŞTE HAYATINIZIN “İŞ PLANI”. BUNU ŞİRKETİNİZİN “İŞ PLANI” İLE KARŞILAŞTIRIN. MUTLAKA PARTNERİZLE, DOSTLARINIZLA, PATRONUNUZLA PAYLAŞABİLECEK KADAR CESUR OLUN. GÜNCELLEŞTİRİN, DİSİPLİNLİ BİR ŞEKİLDE UYGULAYIN, KİMSENİN BOZMASINA MÜSAADE ETMEYİN, ASLA PARA İÇİN BİLE UYGULAMAKTAN ve VURGULAMAKTAN VAZGEÇMEYİN.
Saygılarımla,
2012’de yazdığım bu yazımı, COVID-19 nedeniyle yaşadığımız toplumsal travma ve alınması gereken
önlemlere destek amaçlı olarak paylaşmak isterim.
Kişisel bakım, şahsi bakım, koruyucu bakım, … vb adlarla bildiğimiz, hatta çok da sık rastladığımız bir bakım
türüdür aslında. Askeri terminolojide daha net ayrılmıştır bakım kademeleri. Beşinci kademeye kadar uzar.
“Bir kişinin kendisi, kullandığı silah, araç ve gereci için yapması gereken bakım” olarak tarif edilir birinci
kademe bakım. Nasıl yapılacağı da talimnameler ve yönergelerde detaylı olarak anlatılır. Sadece anlatılmaz,
uygulamalı olarak da gösterilir, duvarlarda asılı posterler ve emirler levhası gibi panolarda da rastlarsınız her
köşe başında bakımın nasıl yapılacağına askeri tesislerde.
Neredeyse hayatı boyunca hiç dişini dahi fırçalamamış, WC de nasıl taharetlenmesi gerektiğini bilmeyenler
de eğitilir. Aksi halde WC lerin deliği taşla dolar!! Çünkü tarlada ihtiyaç giderince taş kullanır kimileri.. Askerlik
bittiğinde ise ayak, el, yüz, tırnak bakımları ile banyo kültürü kazanmış olarak giderler köylerine..
İçinizden ayıplayanlar çıkacak, bu çağda da olur mu taşla taharetlenmek diyeceksiniz belki ama giderek azalsa
da var maalesef. Buna karşın ayda veya haftada bir manikür, pedikür, cilt bakımı, ağda, masaj yaptırmayan
erkek ve kadınları da ayıplayan önemli bir grup var şehirlerde yaşayan. Aynı kuaförlere, masaj ve bakım
salonlarına giden çiftler az değil. Metro seksüel erkek tanımı da onlar için söyleniyor.
Bir nevi gelir seviyesi arttıkça, toplumsal statüsü yükseldikçe insanlar daha çok, bazen de abartarak kendine
bakmayı önemsiyor. Araçlar oto kuaföre gidiyor. Tamircilerin yerini bakım servisleri alıyor. Yani muhtelif
bahaneler ve tercihlerle gelir seviyesi artan kişiler, kişisel bakımlarıyla araçlarının, ev ve eşya bakımlarını
hizmet alarak yapmayı tercih ediyorlar. Biraz tembellik de var galiba!! İşte bu şekilde araya profesyonel ekip
ve kişileri koyduğunuzda artık birinci kademe bakım olmaktan çıkıp, ikinci kademe bakım hizmetine
dönüşüyor. Yani ekstra masraf ve bütçe ayırıyoruz.
Sağlık hizmetlerinde de böyle değil midir? Gıdasına, uykusuna, sporuna, sağlığına, temizliğine gerekli özeni
göstermeyen, her sorunda doktora koşanların birçoğu soluğu ya acilde, ya da hastanede alıyor. Şimdilerde
Aile hekimliği, Aile danışma merkezleri gibi ara kademeler oluşturan devlet, hastanelere olan bağımlılığın
önünü kesmeye çalışıyor. Aile hekimleri yönetmeliği birinci basamak sağlık hizmetleri olarak tanımlamış
bunu.
Çağımızın hastalığı stres. Geçim sıkıntısı çekenler ve engelliler için de psikolojik destek hizmetleri konusu ön
plana çıkmaya başlayınca, hem bireylere, hem de ailelere yönelik hizmet veren aile danışma merkezleri
yönetmeliği yayınlanarak hizmet verilmeye başlandı birinci basamak bakım kapsamında.
İnsan sağlığı sadece kişilerin kendisine ve yaşadıkları çevreye duyarlı olmasıyla mümkün değil. İnsanların en
önemli besin kaynağı olan hayvansal ve tarımsal gıdalar konusunda da gerekli özeni göstermek zorundayız.
Bayramdan, bayrama şeker imalatçılarını denetlemekle olmuyor bu işler. Kendisine dahi bakmaya aciz olan
kırsal kesimde yaşayanlara, hayvanına nasıl bakacağını anlatamıyorsak, eğitim veremiyorsak nasıl çözeceğiz
şap, burusella, vb. hayvan hastalıklarını? Ahır hijyeni ve süt sağım ünitelerinin temizliği başta olmak üzere,
sofralarımıza ulaşan hayvansal ürünlerin ne kadar sağlıklı olduğunu biliyor muyuz? Seçici davranabiliyor
muyuz? İl tarım ve sağlık müdürlüğü ekipleri, veterinerler bu konuda yeterli denetim ve eğitim hizmetleri
veriyor diyebilir miyiz? Kendi adıma ben inanmıyorum.
“Malının kıymetini bilen” kişi tanımı vardır bilirsiniz. Bunların arabası, bilgisayarı, telefonu, elbisesi, traktörü,
ayakkabısı, gözlüğü, kalemi, saati hiç eskimez. İlk günkü gibidir. Tertemiz, düzenli ve sağlamdır. Çok para
ayırdıkları için değil, kişisel temizlik ve bakımı bir hayat felsefesine dönüştürdükleri için başarırlar bunu. Aşırı
titiz ve temizlik hastası olarak adlandırdıklarımızı ayrı bir yere koyarsak, olması gereken asgari seviye olarak
tarif ettiğimiz standardı yakalamış olanlardır bu kişiler.
Gelişmiş toplumlar ile gelişmekte ve geri kalmış ülkeler arasında ki fark da bu seviyedir aslında. Yukarıda
verdiğim asker örneğinde olduğu gibi iyi bir eğitimle insanlara kazandırılabilmesi mümkün olan bir şeydir
bakımlı olmak. Aynı zamanda insanlara sorumluluk duygusunu aşılayabilmektir.
Fakir ama tertemiz bir eve sahip olan, eski ama temiz ve ütülü kıyafetler giyen, üstü başı kokmayan, vücut
temizliğine özen gösteren kişilerin iş ve sosyal hayatlarında da tercih ve takdir edildikleri bir gerçektir.
Kendisine, evine, aracına ve kullandığı eşyasına özen göstererek bunu bir hayat tarzı haline getirenler için
sokakların, şehir mobilyalarının, parkların, piknik yerlerinin de temiz ve sağlıklı olması önemli olmaya başlar.
Yedikleri çekirdekleri, yiyecek artıklarını ve ambalajlarını sokağa atmayan sorumlu bireylerden oluşan bir
toplum olma hedefine ulaşmak hem çok kolay, hem de çok zordur. Maalesef etkili bir denetim olmadan bu
hedefe ulaşabilmemiz zor görünüyor.
Müslümanlıkta temizliğin önemine vurgu yaparken, gittiğimiz batılı ülkelerdeki insanların çevreye olan
saygısını, cadde ve sokaklarının temizliğini gördüğümüzde utanmamaktır kişisel bakım ve hijyen kurallarına
uymak. İlle de mangal yapacağız diye gittiğimiz piknik yerlerinde, arkamızda bıraktığımız poşetler, kutular,
yiyecek artıkları ve mangal kömürlerinin ağaç diplerine boca edilmediği bir medeni şehirde yaşamak daha
güzel değil mi?
Toplum olarak bir yaşam kültürüne dönüştürdüğümüzde, sadece kendi kaynaklarımızı değil, ulusal varlık ve
kaynaklarımızı da etkin kullanmak ve tasarruf edebilmenin yolu da birinci kademe bakımı ne kadar doğru
anladığımızdan ve uygulayabildiğimizden geçer aslında..
Her altı ayda bir tam teşekküllü hastanede sağlık kontrolünü yaptırmaktan çok daha önemlidir, birinci
kademe bakım ve sağlık kurallarına uyarak önlem almak.
Saygılarımla,