01 Mart 2021 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı 8.579.083 kişiye ulaştı.
7,3932
8,9380
1.471,39
06 Aralık 2020 Pazar
Eski zamanlarda evlerde ateş yakmak için kibrit yok, çakmak yok, elektrik yok, gaz yok… Yoklukların kol gezdiği zamanlarda insanlar ateş yakmak ısınmak, evde sobayı yakmak, ocağı yakmak için, tutuşturacak bir kor, köz veya yanan bir ateş arardı. Bunları da evde yoksa dışarıdan temin etmek zorunda kalırdı. Dışardan temin edeceği için tabi ki komşusu, komşusunda yoksa diğer komşusuna giderdi. Evlerde kibrit, çakmak, elektrik olmadığını belirtmiştik ama bu ateşler nasıl yanar, nasıl ocak tüterdi? Bu işin kışı kıyameti, yağmuru, yaşı da bir çaresine bakmak ve böyle zamanlarda kimseye muhtaç olmamak ve muhtaç olmadan ocağının dumanını tüttürmek beceri, maharet, özveri isterdi.
Bir gün öncesinden bunun tedbirini almak lazımdı. Bu da nasıl olur. Bir gün öncesinden kibrit yok, çakmak yok, elektrik yok. Nasıl tedbir alacaklardı.
Dedik ya insanoğlu zorda kalınca hayatının akışını devam ettirecek bir çok hünerler sergiler. Nasıl ambarında buğdayı, mısırı, arpayı, unu dahi stoklayıp gelecek günlerde ev halkının yiyeceğini, içeceğini karşılaması için çaba gösteriyorsa ev halkının barınması için evinin ateşini de stoklaması gerekmektedir. Ateş de stoklanır mı veya saklanır mı? Saklanır demek basit, ucuz ve fazla emek vermeden stoklanır.
Bir gün öncesinde evde ateş yanmaktadır. Genellikle ocaklarda yanar ateşler. Soba daha sonraları bizim kültürümüze girmiştir. Ana ocağı, baba ocağı, erkil aile ocağı buradan gelmektedir.
Baba ocağı, daima sıcak, sevecen, huzur veren, rahat, özverili, vefakar, her türlü müşkülata karşı göğsünü siper eden, güvenli, korkusuz, kaygısız, özlemle, hasretle, hürmetle sığınak, barınak, dayanak olarak sırtımızı dayadığımız, huzurla içine girdiğimiz tereddütsüz barındığımız, kapısını çaldığımız ocak. Ana kucağı, hüznümüzü, sıkıntımızı, her türlü elemi, kederi, gamı, kasaveti götürüp rahatı, huzuru, vefayı, özgüveni, sıcaklığı bulduğu bir yerdir.
Baba ocağı olur da ateşi olmaz mı? Tabi ki olur. Evin büyüğü baba, anne, büyük gelin, anneanne veya bu işte becerikli evin bir ferdi bu işten sorumludur.
Akşam evin bireyleri yatakhanelerine çekilince ocaktaki ateşle uğraşmak bu bireye iş düşer. Ocakta yanan kor közleri bir araya toplar, üzerlerine külleri iyice kapatır hava aldırmaz. Sabah olunca o kor közleri küllerden çıkarır, çıra ile veya kav, ot gibi şeylerle tutuşturur. Tutuşan çıra veya diğer yanıcı şeylerle ocakta ateşi yakmış olur. Bu yanan ateş o günü akşamı yatak zamanına kadar yanar, yatarken aynı işlem tekrarlanır ve bu süreç evde ara vermeden devam edegelir. Bu kor közleri hazırlarken gece yatmazdan önce karaağaç, pelit gibi katı ağaçlar yakılır. Çam ağacının kor közleri fazla dayanmaz, kendiliğinden yanarak ekseriyetle kül olur. Sabah olup ev halkı uyanınca evin büyüğü baba, anne evin reisidir. Aileyi çekip çeviren odur. O ne derse olur. Kimin hangi işe gideceği, evin yiyeceği, içeceği, barınacağı, giyeceği hep onun kontrolünde yapılır. Baba, anne yoksa evin büyük gelini bu görevi üstlenir. Çoluk çocuğun yiyeceği, içeceği, barınacağı, büyümeleri, okumaları onun kontrolünde yapılır.
Isınmak, barınmak, yiyecek, günlük hayatın devamı için mutlaka bir şey pişirilmesi gerekmektedir. Bu da ilk olarak ocakta ateşi yakmaktır. Akşamdan ocakta küle gömülen kor közler karıştırılır. Ateş aranır. Ateş varsa kav, ot, çıra gibi şeylerle tutuşturulur.
Sabahleyin ocakta gömülen külleri karıştırdın. İçindeki kor közlerin yanmış olduğunu görünce hemen ateşi acilen yakmanın çaresine bakılır. Evde kibrit yok, çakmak yok, elektrik yok, gaz yok, ne yapacak? Yanındaki komşuya koşacaktır. Ama komşuya gitmezden önce onun evinin bacasından dumanların yükseldiğine bakar. Bacadan duman çıkmıyorsa dumanın çıktığı komşuya yönelir.
Kapıyı çalarak, komşu ateşi yakamadım, çoluk çocuğa yemek yedireceğim, acilen bir ateş verir misin. Komşuşu da tereddüt etmeden hemen elinde getirdiği çıraları tutuşturur veya kor haline gelmiş bir köz parçasını bakır ve¬a çömlekten yapılmış bir kap içerisine koyarak komşusuna verir. Selametle diyerek de uğurlar. Bundan ne bir menfaat, ne de bir fayda beklenmez. Tamamen komşuluk ilişkileridir. Böyle devam edegelmiş, sonuna kadar da devam edecektir. Bizim toplumumuzda komşuluk ilişkileri insanımızın vefakarlığı, dürüstlüğü ve paylaşmayı bilmesinden kaynaklanmasındandır.
Komşusunun evine ateş almak için uğrayan birisi bekleme yapmaz, hemen döner. Çünkü götürdüğü kor ateştir. Yolda sönebilir, beklemeye gelmez. Onun için alır almaz evinin yolunu tutar. Bir an önce evde ateşini yakmanın telaşındadır. Öyle de yapar, ocağının ateşini yakar ve çoluk çocuğuna yemek hazırlar.
İşte kültürümüze gelmiş olan bu “Ateş almaya mı geldin?” deyimi buradan gelmektedir.
Bir yere gidip hemen dönünce bu deyim kullanılır. Yahu sanki ateş almaya gelmiş gibi bir halin var. Geldin hemen geri dönüyorsun diye serzenişte bulunulur.
Bugün tasarruf etmenin öneminden dilimiz döndüğünce, aklımız yettiğince ,bahsedeceğim. Hep söyleriz tasarruf yap savurma gelecek te tüyü bitmemiş insanlara lazım olur deriz. Ama hiçbirimizde bu konuda yeterli tedbir göremeyiz.İmkanımız varsa kendimizi bu işten muaf tutarız.Benim İmkanım var kazancımda iyi, kimseye muhtaç değilim, kimin yoksa onlar yapsınlar der geçeriz.
Yaşadığımız Dünya’da ihiyacımız olan hava ,su,gıda evde kullandığımız doğalgaz, elektrik,sağlık malzemesi, giyim kuşam malzemesi hepimizin, gelecek nesillerimizin ortak malı olduğunu hiç düşünmeyiz havayı kirleten bir ben miyim der geçeriz.
Suyu israf eder parasını ben ödüyorum kime ne der geçeriz.
Ekmek, kuru gıda,sebze ve meyveyi ihtiyacımız kadar değil fazlasıyla alır çöpe dökeriz.
İhtiyacımız olan ilacın fazlasını yazdırır, kullanmadan çöpe atarız.
Dolabımızda bir sürü giyeceğimiz vardır,giymediğimiz kazak,gömlek; ayağımızı sokmadığımız pantolon ,ayakkabı vardır,moda der yenisini alırız , modası geçer çöpe atarız.
Dışarıda bunlara muhtaç nice insanların olduğunu unuturuz.
Ac ve açıkta olanları unuturuz
Şimdi sizlere Oltu Lisesi’ndeki öğrencilik yıllarımdan bir anımı anlatacağım.
Atmışlı yıllar Lise ye gidiyoruz.Talebelerin yüzde yetmişe yakını sigara içiyor.O gurubun içinde bende varım.Okul sabah 8 de başlar akşam onyedi de biterdi.Ders aralarında tenefüse çıktığımız da izbe bir yer arar sigaralarımızı içerdik.
Okul idaresinin, mahallenin büyüklerinin yanında sigara içmezdik.Büyüklere karsı saygı vardı.Çok büyük ayıptı.Tevessül edenleri büyükler ikaz ederdi.Aile bireyleri buna karsı çıkmaz bilakis memnun olurlardı.
Okulun yanından bir dere geçerdi dere ile okul arasında ihata duvarı vardı.Bu ihata duvarın deliklerinde her öğrencinin sigaralarını sakladığı bir yer vardı.Tenefüse çıkınca atlar sigarasını içer dönerdi.Birgün dört arkadaş duvardan atladık duvarın deliklerinden sigaraları çıkardık,kibritleri yaktık,birkaç nefes çekip sınıflara döndük.Az sonra okul müdürümüzün hademesi geldi.Müdür beyin bizi makamına istediğini söyledi.Bizde makamına gittik elinde bir ağaç dalı,gelin bakayım bugün sizi sigara içtiğiniz için değil , dört sigaraya dört kibrit yaktınız ,bu memleket ne kadar zengin ki dört sigaraya dört kibrit yakıyorsuz dedi .Bizi cezalandırdı.
Haklı olduğunu hayata atıldıktan sonra anladım.O zamanki öğretmenlerimiz bizleri ne güzel eğitmiş.
O cezalandırmayı hayatım boyu hiç unutmadım.Memuriyetim boyunca memleketimizin kaynaklarını israf etmeden kullanmayı ondan öğrendim .Sohbetlerimiz sırasında tasarruf ile ilgii konular açıldığında arkadaşlarıma bu olayı anlattım.
Memleketimizde kullandığımız hava, su, toprak ve gıdanın bizim oluğu kadar bizden sonraki nesillerin hakkı olduğunu unutmamalıyız.Akıttiğımız su, yaktığımız elektirik,çöpe attığımız gıdaları bulamayan milyonlarca insanın olduğunu unutmamalıyız.Kendi kendine yeten ülkelerden biri idik.Kontrolsuz israf etmemiz sebebiyle bir çok ihtiyacımızı dışarıdan almak zorunda kalıyoruz
Bu ülke bizim ,havasıyla,suyuyla,toprağıyla taşıyla,ağacı çiçeği böceği ,acısı tatlısı,sevinci üzüntüsü ile bizim.
Dışarıya muhtaç olmamak kendi yağımızla kavrulmak,gelecek nesillere iyi bir vatan bırakmak en büyük borcumuzdur.
Eskilerin bir sözü vardır , “Muhannete muhtaç olmamak.”
Gelecek bizlerin tasarruflu olmasını bekliyor.Hep birlikte bu vefa borcumuzu tasarruf ederek ödeye biliriz.
Ağacın olduğu yerde hayatın varlığını, ağacın olmadığı yerde hayatın olmadığını biliriz. Bilmeyi hepimiz biliriz de ağaçların nasıl dikildiğini kimlerin diktiğini, nasıl geliştiğini aklımızdan dahi geçirmeyiz.
Birilerinin bunu yapması gerektiğini düşünür sorumluluğu üzerimizden atarız. Ağaç dikiyorlar, bana ne ben mi uğraşacağım. Kimin görevi ise onlar yapsın der görevi üzerimizden atarız. Bu Vatan da benimde bir dikili ağacım olsun demeyiz. Kafamızı sallar geçeriz. Halbuki geçmememiz lazım, bu vatan hepimizin ağacıyla,çiçeğiyle, böceğiyle…
Bundan sonra vatanımda benimde bir dikili ağacım olsun diyeceğiz, hep birlikte bunu başaracağız. Memleketimizde her gün yüzlerce çocuk Dünyaya geliyor, kayıt için Nüfus idaresine müracaat edip kayıt yaptırıyoruz. Bu kayıt esnasında her çocuktan bir fidan parası alınsa, alınan bu paralar bir fonda toplansa, toplanan paralarla her ay fidan alınsa Yurdumuz kurak bozkır bir iklime sahip, yetkililerce belirtilen bir alana dikilse, Nüfus kaydına geçen çocuk doğduğun çocuk doğduğu anda bir ağacı ile hayata başlasa kötü mü olur. Her yıl yüzlerce gencimiz evleniyor. Evlenen genç çiftler müracaat ettiklerinde, hem oğlandan hem kızdan birer fidan parası alırsa, alınan bu paralarda aynı ağaçlandırma fonuna aktarılsa, aile olmaya ilk adımlarını atan çiftin birer dikili ağacı olduğunu bilerek yuva kursa kötü mü olur. Tabi ki iyi olur. Hayata güvenle başlarlar.
Fidan dikimi için fonlarda toplanan ağaç bedelleri ile alınan fidanlar her ay bir yere dikilse buna da bir tarih konsa Şöyle ki Ekim 2020 de doğanların , ormanı, Ekim 2020 de evlenenlerin ormanı adı altında, Edirne’den Ardahan’a kadar, Tarım ve Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğünün himayesinde belirtilen alanlara dikilse Yurdumuz ağaçlanmış olur, hemde doğal hayat daha güzel olur.
Dikilen ağaçlar aylara göre doğan ve evlenenlerin ormanı isimleri verilse. Yani Kasım 2020 de doğanların ormanı Kasım 2020 de evlenenlerin ormanı diye kayıtlara geçse, o çocuk büyüdüğünde kendisinin de bir dikili olduğunu bu ağacında şu bölgedeki ormanda hayat bulduğunu öğrendiğinde benimde bir dikili ağacım var diyerek sevinecek ve kendisini güvende hissedecek böylelikle ağaç sevgisi de aşılanmış olacak. Evlenen çift te bizimde şu ormanda bir dikili ağacımız var diye mutlu olacaktır . Kendilerinin bir ağaç dikmenin bahtiyarlığı yaşayacaklardır.
Aylara göre dikilen ağaçlar o ayda evlenen çifte ve doğan çocuğun ailesine yazılı belge verilecek ve kayıtlara Böylelikle yeni doğan nesili ağaç sevgisiyle birlikte topluma kazandırmış oluruz. Çünkü ailesi büyüdüğünde senin de şu bölgedeki ormanda bir dikili ağacın var diyecetir.
Evlenen çiftler de evlendikleri günün anısına dikmiş oldukları ağaçları gelecek nesillere aktaracaktır. Bu çalışmalarla yurdumuzda başlatılan ağaçlandırma hamlesine yeni evlenen çiftlerle yeni doğan çocuklarla katkı sağlanacak geleceğe yemyeşil bir vatan bırakacağız.
Dikilen ağaçların barınması ve korunması, dikimin yapıldığı, şehir, kasaba ve köy idarelerinin himayesine verilecek ve Orman Genel Müdürlüğünce kontrol edilecektir. Hep birlikte bir ağaçlandırma kampanyası başlatalım ve hepimiz katılalım destekleyelim.
Bizimde bir dikili ağacımız olsun.
Kömürcüoğlu Kadir Altaş
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.