08 Mayıs 2022 Pazar
Anneler günü 1600’lü yıllarda İngilizlerin bir pazar gününü annelerine ayırmaya başlamasıyla ortaya çıkmış.
O gün tüm işlerini bırakıp evde anneleriyle ilgilenir olmuşlar.
Bayram yaklaştıkça içimizde hissettiğimiz mutluluk, ramazan ayına veda edişimizin hüznüyle karışır.
Açlığın verdiği zorlukla geçen zamanı gerekli empatiyi kurmuş ve almamız gereken dersi almış olmamız dileğiyle, dolu dolu ibadetlerle ramazan ayını geçirmişizdir inşallah.
“Nasipse seneye kavuşmak dileğiyle.” diyerek ramazan ayına veda ederken başlar bir hengameyle bayram hazırlıkları. Bu hazırlıklar önce temizlikle başlar. Misafir ağırlayacak olsak ta olmasak ta o bayram temizliği şarttır.
Ardından ikramlıklar; öncelik o el açması cevizli baklava tel tel, özenle açılır , şerbetlenir. Ağız tadına göre değişen sarmalar asla eksik edilmez .
Çocukları sevindirmek çok önemlidir bizim için . Bayramliklari özenle alınır, yıkanır, ütülenir. En sevdikleri şekerlemeler çikolatalar özenle seçilir.
Her şey tamamlanır ardından heyecanla bekleriz bayram sabahını. Babalar ın oğullarıyla bayram namazına yetişme telaşı ile annelerin onlara kahvaltı hazırlama telaşı birbirine karışır. Her evde uyanamayan bir kız evladı illaki vardır diye düşünüyorum.
İki yıldır pandemi sebebiyle ayrı kaldığımız akraba ziyaretlerine başlanması mutluluk verici.
Ailesinden uzakta olup bayram ziyaretine hazırlananların hissettiği mutluluğu derinden hissedebiliyorum. Halâ gidebilecegimiz bir baba evi olduğu için şükürler olsun. Bu his paha biçilemez.
Bayramların bize hissettirdiği bu güzel duyguları unutulmaz kılan sevdiklerimizle sağlıklı ve mutlu geçirmek dileğiyle .
İyi bayramlar…
Kağıttan kedi merdivenleri, kağıttan yelpazeler ,bir kaç balon, bir kaç bayrakla süslerdik sınıfımızı.
Sabah erkenden kalkar , siyah önlükler beyaz dantel yakamızı takar ,okula koşardık.
Bando takımı önderliğinde tüm okul sıraya dizilir köy sokaklarında ” rap raba rap” sesleriyle ailelerimizi gösterilerimize davet ederdik.
Şiirler okur ,piyesler oynar, yarışmalar yapardık: çuval yarışı ,yumurta taşıma yarısı , yoğurtta para bulma yarışı…..
Bayram bittiğinde babalarımızın bizi izlemeye gelirken getirdikleri şekerleri hem öğrencilere ,hem de ailelerimize dağıtırdık.
Gösteri yapandan, izleyene geçtiğimiz bu günlerde hazırlıklar çok başka.
Kırtasiyelerden alınan envai çeşit rengarenk süslemeler , kırmızı etekler beyaz gömlekler ….
Yine şiirler okuyup ,açılan müzikte dans eden pıtı pıtı çocuklar …..
Herşey çok farklı olsa da bayram heyecanı tıpatıp aynı.
Tasavvuf müziğinin vazgeçilmez enstrümanı Ney…
Dini törenlerde, özellikle Ramazan aylarında dinlemelere doyamadığımız bu müzik aleti nasıl, ne zaman hayatımıza girdi? Bizi o eşsiz sesiyle nasıl büyüledi ?
Geçmişi m.ö. 5000 yılına dayandığı tahmin edilen müzik aleti, Türk kültüründe Divanı Lugati’t Türk ‘te ölüm törenlerinde kullanıldığı yazılmıştır.
Mevlana’nın Mesnevi’sinin Dinle Ney’den cümlesiyle başlamış olması tekke törenlerinde de kıymetli bir çalgı olduğunu gösteriyor.
Söylenildiği gibi Ney’den ses çıkarmak mi zor, yoksa ona ruhumuzun derinliklerindeki o İlahiye duyduğumuz aşkı dışa vurmak mı zor?
İslam inancında bir rivayete göre : Hz. Muhammed , Hz . Ali’ye bir sırrını anlatmış. “ne olduğunu bulamadım “Hz Ali bu sırrın altında o kadar ezilmiş ki ,dayanamayıp kör bir kuyuya sırrı bağırmış Kuyuda bir saz büyümüş. Her rüzgar estiğinde saz o sırrı söylüyormuş.
Ney dinlerken insanın içine dolan huzurun sebebi , Hz. Ali’nin sırrı kuyuya bağırdıktan sonra , ona dert olan ağır yükten kurtulduğunda hissettiği huzurun bize yansıması mı acaba?
Bizim köyde Ramazan heyecanı on beş gün önce başlardı. Her gün toplanıp, erişteler keserdik, kuru yufkalar yapardık. Sacın üstünde yanan un kokusu sarardı tüm köyü.
***
İftar telaşı daha bir başka heyecanlı olurdu . Sofralar hazırlanırken televizyonda iftar programları mutlaka izlenirdi. O programlarda görmüştüm camilerin minaresinde ışıl ışıl yanan rengarenk mahyaları. Bizim köyün camisinde yoktu , çok kıskanırdım o camileri.
***
Teravih namazına giden annelerimizin peşine takılırdık. Onlar namaz kılarken biz caminin bahçesinde oynardık . Bazen namaz kılmaya heves etsek te hiç bitiremez uyuya kalırdık camide.
***
Bizi en meraklandıran sahurda yenen yemeklerdi. Ballar, börekler, sarmalar….
Sofra kurulan yere minder koyar üstünde uyurduk . Sabah bir bakmışız ki yatağınıza taşımışlar “yine kaçırdık sahuru.”
Bizde tekne orucu tutardık ,bazen öğle ezanıyla ,bazen ikindi ezanına kadar dayanır , o zaman açardık orucumuzu.
Büyüklerimiz hep derler ya ” Nerde o eski Ramazanlar” şimdi anlıyorum neden öyle hissettiklerini. Yerin değişir, yurdun değişir , birlikte iftar açtıkların değişir .
Özlenen eski Ramazanlar değil , eskide kalanlarmış meğer.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.