• Ortadoğu'nun Yeni Denge Formülü
    • Ortadoğu'nun Yeni Denge Formülü
      07.11.2025 - 13:41 | Son Güncelleme:07.11.2025 - 13:41
      Ece

      Ortadoğu’da bir harita çizin… Yıllar boyunca bu harita, savaşlarla, petrol boru hatlarıyla, sınır anlaşmazlıklarıyla şekillendi. Fakat bugünlerde bu haritanın merkezine artık başka bir unsur yerleşiyor: su.

      Bir zamanlar barutun kokusu eksik olmayan bu coğrafyada, bugün sessiz ama derin bir kriz kapıda. Çünkü Ortadoğu’nun yeni denge arayışı, petrolün yerini giderek suya bırakıyor. Hele ki Fırat ve Dicle gibi iki kadim nehrin çevresinde, mesele artık yalnızca kaynak meselesi değil; varoluşsal bir denge sorunu hâline geldi.

      Kronik Bir Anlaşmazlığın Anatomisi
      Fırat ve Dicle nehirleri… Biri Mezopotamya’nın batısını, diğeri doğusunu yeşerten iki can damarı. Türkiye bu iki büyük nehrin doğduğu ülke; yani kaynağın sahibi. Irak ve Suriye ise bu nehirlerin kıyısında yaşamını sürdüren, tarih boyunca bu sulara bağımlı kalmış halklara ev sahipliği yapıyor.

      Türkiye’nin 1980’lerden bu yana hayata geçirdiği Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), devasa barajlar, hidroelektrik santralleri ve tarımsal kalkınma hedefleriyle ülkenin doğusunu dönüştürdü. Ancak aynı zamanda bu projeler, özellikle Irak ve Suriye’de “su azalıyor” endişesini de beraberinde getirdi.

      Suriye’de iç savaşla birlikte sulama altyapısı neredeyse tamamen tahrip oldu. Irak’ta ise altyapı eksikliği, buharlaşma, kaçak sulama ve milis grupların kontrolündeki bölgeler nedeniyle mevcut suyun doğru şekilde kullanılmasının önünde ciddi engeller oluştu. Bu tabloyu sadece “su sıkıntısı” olarak özetlemek yetersiz olur. Asıl mesele, suyun nasıl ve kimlerle birlikte yönetileceği…

      Mesele: Kaynağı Kim Kontrol Ediyor Değil, Nasıl Paylaşılıyor
      Bugün geldiğimiz noktada artık “suyumuz bitiyor” demekten daha gerçekçi bir soruyla karşı karşıyayız:
      “Mevcut suyu nasıl adilce paylaşabiliriz?”

      Çünkü savaşlar, barajlar, yağış eksikliği ve nüfus artışı; tüm bu faktörler suyu bir hak olmaktan çıkarıp, stratejik bir pazarlık kartına dönüştürüyor. Bu durumda her ülkenin sadece kendi çıkarını değil, bölgesel geleceği de düşünmesi gerekiyor.

      Ve belki de tam burada, yeni bir yaklaşım inşa etmek mümkün: Adil Paylaşım + Ortak Sorumluluk modeli.

      Yeni Bir Bölgesel Model: Dört Ayaklı Çözüm Önerisi
      Artık baraj inşa ederek değil, güven inşa ederek bu sorunu çözebiliriz. Ortadoğu’nun suları için bilimsel, esnek ve çok taraflı bir model şart. Aşağıda dört temel sütunla şekillenen bir çözüm önerisi sunuyorum:

      1. Ortak Su İhtiyaçlarının Bilimsel Temellendirilmesi
      Her ülkenin yıllık su ihtiyacı; tarım, içme suyu, sanayi ve çevreye göre bilimsel olarak hesaplanmalı. Rastgele taleplerin yerini objektif veriler almalı.

      Örnek kota önerileri şu şekilde olabilir:
      * Türkiye: Enerji ve çevresel sürdürülebilirlik için asgari 35 milyar m³,
      * Suriye: Sulama ve içme suyu için 18 milyar m³,
      * Irak: Güneydeki tarım alanları için 28 milyar m³.

      Bu kotalar, kuraklık dönemlerine göre %10–15 esneklikle revize edilebilir. Böylece suyun azalması durumunda tüm ülkeler eşit oranda fedakârlık yapar. Suya yaklaşım, bir “hak savaşı” değil, ortak kader bilinciyle şekillenir.

      2. Türkiye’nin Azami Katkı Sınırı ve Doğa Dostu Esneklik
      Türkiye, yıllık ortalama 500–550 mm yağış rejimiyle, toplamda 47–50 milyar m³ suyu paylaşım için maksimum sınır olarak kabul edebilir. Ancak bu sınır, kurak yıllarda otomatik olarak aşağıya çekilebilecek bir sistemle desteklenmeli.

      Bu mekanizma:
      * Teknik olarak ölçülebilir,
      * Doğal şartlara uyumlu,
      * Ve en önemlisi, siyasal manipülasyona kapalı olur.

      Yani kimse bir başka ülkeyi “su kesiyor” diye itham edemez, çünkü kurallar baştan net olur.

      3. Bölgesel “Ortadoğu Su Fonu” ile Ekonomik Dengelenme
      Su eksikliği yalnızca ekolojik değil, ekonomik bir yıkım da getiriyor. Özellikle Irak’ın güneyinde su azalınca, tarım durma noktasına geliyor. Bu da işsizlik, göç ve toplumsal huzursuzluk demek.

      Çözüm önerisi: Su krizinden etkilenen çiftçiler için bir tazmin fonu kurulması.
      Fonun kaynakları:
      * Türkiye, Irak ve Suriye’nin yıllık katkısı,
      * Körfez ülkelerinden (özellikle Kuveyt, Katar, BAE) mali destek,
      * Dünya Bankası ve BM gibi uluslararası kuruluşların yardımları.

      Bu fon, su seviyeleri düştüğünde sigorta gibi devreye girer. Ekonomik dengeyi koruyarak, krizin siyasi çatışmaya dönüşmesini önler.

      4. “Petrole Karşı Su” Formülü: Kaynaklar Kriz Değil, Köprü Olsun
      Bu önerinin en çarpıcı ve aynı zamanda gerçekçi kısmı belki de bu:
      Enerji–su takası.

      Irak ve Suriye, Türkiye’ye uygun fiyatlı enerji (petrol, doğalgaz) temin eder. Türkiye de karşılığında suyu güvenli, sürdürülebilir ve istikrarlı bir şekilde paylaşır.
      Bu formül:
      * Kaynakların rekabet unsuru* değil, iş birliği aracı olmasını sağlar.
      * Nehirleri kriz hattı değil, barış hattı hâline getirir.
      * Karşılıklı bağımlılığı arttırarak, bir ülkenin suyu “kısma” veya petrolü “kesme” gibi adımlar atmasını caydırır.

      Ortadoğu’da Barışa Akan Bir Nehir Mümkün mü?
      Eğer bu dört ayaklı model hayata geçirilebilirse, Fırat ve Dicle artık yalnızca birer nehir değil; Ortadoğu’nun yeni barış koridoru olur.
      * Türkiye su teknolojisiyle,
      * Irak enerji kaynaklarıyla,
      * Suriye ise jeopolitik konumuyla bu ortaklığa katkı sunar.
      Böylesi bir iş birliği, sadece bu üç ülkeye değil, Avrupa’dan Basra’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyaya istikrar ve *refah getirir. Çünkü artık mesele sadece kaynak değil, bu kaynakla ne inşa ettiğinizdir.

      Su Çekiliyor, Peki Ya Vizyon?
      Bugün Ortadoğu’nun karşı karşıya olduğu kriz, yalnızca nehir yataklarının daralması değil. Aynı zamanda vizyonun daralmasıdır.
      Barajlar yapıyoruz, ama güven barajlarını ihmal ediyoruz.
      Toprağın altındaki enerjiyi yıllardır konuştuk, ama artık yeryüzündeki yaşamın kaynağı olan suyu konuşma zamanı geldi.
      Petrol savaş çıkardı. Ama belki de su, barışın kaynağı olabilir. Yeter ki nehrin kaynağını değil, akışını paylaşmayı öğrenelim.

      Lütfen unutmayın:
      Ortadoğu’nun kaderi, nehrin yönünde değil; akıl ve iş birliğinin yönünde yazılacak.

       

      'Ahmet Muratlı'

      Yorum Yazın

      Yorum yazarak topluluk kurallarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Son Saat hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.