• AYNUR ÇELİKCAN
      AYNUR ÇELİKCAN

      Gerçek miyiz sahte mi?

      Yayınlanma: 23 Eylül 2025 08:52

      “Bir zamanlar her şeye güvenirdik. Bilime, politikacılara, medyaya, teknolojiye güvenirdik. Uzmanlara güvenirdik. Artık güvendiğimiz hiçbir şey yok! Enformasyon içinde boğuluyoruz fakat artık hiç bir şey gerçek gibi değil.

      Kötü haberlerin bağımlısıyız artık; her seçim demokrasinin sonu, her felaket dünyanın sonu. Sabah kalkıp sosyal medyaya girersin, daha kahvaltı olmadan zaten dünya üç kere yok olmuştur.

      Gerçekliğin artık anlamını yitirdiği bir hikayenin içinde sıkışıp kaldık!”

      Bu sözler, gerçek bildiğimiz dünyamız hakkında, sahte olan “Gerçek Ötesi” adlı bir belgeselin tanıtım fragmanına ait. Tamamen yapay zeka ile üretilmiş, şaşkınlık verici olmasının ötesinde, gerçeği sorgulatan “belgesel” bir film bu. Temmuz ayında vizyona giren bu filmi yaz rehavetine kapılıp kaçırmışız muhtemelen. “Gerçek dünya hakkında sahte bir film” olarak tanımlanan Gerçek Ötesi (Post Truth), teknolojinin hayatlarımız üzerindeki etkisini ve gerçeklik algısının nasıl değiştiğini sorguluyor. Yapay zekâ sanatçısı (yeni bir meslek daha) Alkan Avcıoğlu tarafından yapılan filmin tüm görselleri, müziği ve seslendirmesi yapay zekâ araçları kullanılarak üretilmiş.

      Gerçek dünyayı sorgulayan ama gerçek olmayan görüntülerle yapılan bir belgesel... Şaşırtıcı ve biraz da ürkütücü değil mi?

      Kopyası gerçeğinden daha gerçek

      Onlarca yıla yayılan bir anlatı zinciri kuran film, hakikat ve gerçeklik kavramlarının değerini yitirdiği bir dünyaya nasıl dönüştüğümüzü inceliyor. Teknolojiyle kurduğumuz ilişkiyi sorgularken, izleyiciyi kendi gerçeklik algısını yeniden düşünmeye davet ediyor. Enformasyon bombardımanı altında yaşadığımız, artık gerçeğin değil onun kopyalarının hüküm sürdüğü bir çağı kendi üslubuyla belgeliyor.

      Film uluslararası prömiyerini Ekim’de Varşova Film Festivali’nde yapacak. O yüzden gündeme geldi ve biz ne güzel esnaf lokantalarını, enfes koku ve tatlarıyla kaleme alacakken, ağzımız açık, zihnimizi bu sahte ama uzun metrajlı belgesele kaptırdık. Tam bir akıl tutulması bizim –geleneksel- sinemasever kuşak için!

      Yönetmen Alkan Avcıoğlu filmin senaryosunu yurt dışında Vikki Bardot ismi ile tanınan ve kendisi de bir yapay zeka sanatçısı olan eşi Gizem Avcıoğlu ile birlikte kaleme almış. Eğer  bu sanatçılar bu teknolojiyle kurmaca bir ticari film yapsaydı, mesela bir bilimkurgu filmi, bir romantik komedi ya da bir korku filmi izleseydik sanırım bu kadar duygu bombardımanına kapılmazdık. Sadece kurgusu gerçek ama bütün görselleri, müziği herşeyi sanal olan bir “belgesel” olması, bu yenilikler ve yapay zekanın geleceğimiz, sanat algılarımız, bakış açılarımız bakımından ne denli etkili olacağını şimdiden vurguluyor. Bu sahte fokuslanma insanlığa neleri sorgulatacağını, gerçeklik duyumuzun ne hale geleceğini de düşündürüyor.

      Avcıoğlu yapay zekanın bir "yaratıcı" olarak rol alması konusunda etik ya da sanatsal soru işaretlerinin olmadığını vurguluyor bir yandan: "Sanat tarihini bilenler için bu döngü çok tanıdık. Her yeni aracın önce hafife alınması, sonra ise sanatı dönüştürerek yeni ifade alanları yaratması döngüsü sanatın kendisi kadar eskidir. Yapay zeka da bu tarihsel zincirin bugünkü halkası. Son 50-60 yılda sanat da sinema da emek ve efor bazlı ustalık alanlarından çıkarak, vizyon ve kavramsal fikirlere doğru akıyor. Yapay zeka bu ivmeyi daha da hızlandıracak bir araç."

      Geleneğe karşı çıkan her yeni fikir, yeni oluşum dirençle karşılaşır toplumda. Deneyen herkes nasibini alacak bu eleştirilerden. Lakin bu genç sanatçıların yaptığı ne büyük cesaret, ne yaratıcı zihinler bunlar. Distopik gelecek kaygılarını bir yana bırakıp takdir etmek gerekir doğrusu.

      Yapay zekanın gerçekliğe katkısı

      “Günümüzdeki sanat formlarının biraz yorgun düştüğünü ve gerek sinema, gerek fotoğraf, gerek müzik pek çok alanın içinde bulunduğumuz kafa karıştırıcı çağı anlatmakta yetersiz kaldığını düşünüyorum” diyor Avcıoğlu ve yapay zekanın hikaye anlatımına bir tazelik getirme şansından bahsediyor. Gelecek genç kuşakları düşününce hak veriyor insan. Kabına sığmayan hiperaktif bir kuşağı geleneksel sanatlarla yatıştırmak ya da tatmin etmek mümkün görünmüyor.

      Gerçek dünyaya baktığımızda da durum farklı değil. Mesela politika, mesela sosyal medya, nerdeyse her şey kurmaca yani mizansen hale geldi. Yani gerçeğin pek fazla önemi kalmadı. Varsa yoksa “imaj”. Öyleyse sahte görüntülerle bir belgesel yapmak da abes değil. Yönetmen Avcıoğlu da aynı şeyi söylüyor:

      “Lakin belgeseller bile gerçeği söylemek yerine, manipülasyon yapar hale geldi. Çünkü gerçeğin öneminin kalmadığı bir dönemde hakikate ulaşmak çok zor. Dolayısıyla yaptığım şey hakikate ulaşmak adına, geleneksel belgeseli alıp tam tersine çevirmek. Filmin içinde de bu konunun üzerine gidiyorum zaten. Körfez Savaşı’nın ikonik petrole bulanmış kuş görüntüsü üzerinden. Tüm dünya o kuş imgesinden etkilenmişti, ancak yıllar sonra sahte olduğu ortaya çıkmıştı. Savaşı meşru kılmak için ve halkın duygusal desteğini almak için yaratılmış bir kurmacaydı, görüntüler başka bir ülkede üretilmişti.”

      Sinemanın dönüşümünde kilometre taşı

      İnsanlar refleks olarak yapay zeka ile ucuz ve eforsuz işler yapılabileceğini düşünüyor. Bunun sebebi de genellikle internette viral olan bazı içerikler. Tabloların canlanması, sahte bebekler, kuşlarla hoşluk yaratmanın dışında yönetmenin daha sağlam bir felsefesi var:

      “Ben de bir belgeselin zaten sahteliği ayyuka çıkmış şeyleri göstererek gerçeğe nasıl ulaşacağını sorguluyorum. Yapay zeka ile üretilmiş sentetik görüntüler ise bu anlamda daha gerçek olabilir, çünkü hiç değilse süreçteki sahteliği ve yapaylığı biçimsel olarak aynalayarak hakikate yaklaşmış oluyor.”

      Belli ki sinema tarihinin farkında olarak, bilinen belgesel formlarının üzerine bir şeyler eklemeye çabalıyor genç kuşaklar. Ve nitelikli işler yapıldıkça belki de yapay zeka araçlarını kullanmak önyargıları da kıracak ve büyük katkı sağlayacak sinemaya, sanata. Nitekim "Gerçek Ötesi", hem eleştirmenlerden hem de izleyicilerden takdir topluyor.

      Teknolojinin hızla değiştiği çağımızda çok fazla değişiklik bizi bekliyor. Bizim kuşak zar zor algılasa da genç kuşaklar pek çok değişikliğin mimarı olacak. Sadece oturup beklemek yerine, algılarımızı açmak, sezgilerimizi güçlendirmek için çaba göstermemiz lazım.

      Sevgiyle kalın.

       

      Yorum Yazın