• “Yeterli teşkilatlanma olmadı”
      Efsane Başkan Musa Serdar Çelebi, sonsaat.com.tr'ye önemli açıklamalarda bulundu.
    • “Yeterli teşkilatlanma olmadı”
      18.11.2025 - 15:30 | Güncelleme:18.11.2025 - 15:30

      Nuh Mehmet Deniz: “Peki efendim, bu noktada Orta Doğu’ya baktığımızda; sınır komşularımız olan Suriye ve Irak’ın dağılması, bölgede emperyal güçlerin yoğun mücadelesi ve kendi aralarındaki güç oyunlarıyla uzun yıllardır karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bu süreç hâlen devam ediyor.

      Ancak sözünü ettiğimiz bu iki ülkede çok ciddi bir Türk, yani Türkmen nüfusu bulunuyor. Bunun yanı sıra kardeşlerimiz olan Kürtler, Araplar ve bölgede yaşayan diğer etnik yapılar da var. Ben özellikle Suriye bağlamında bir soru yöneltmek istiyorum:

      Suriye’de geçtiğimiz günlerde bir seçim yapıldı ve bu seçimde üç Türkmen milletvekili seçildi. Türkmen kökenli olup farklı partilerden seçilen isimler de olmasına rağmen, sadece üç kişinin seçilmesi sizce yeterli bir sonuç mudur? Yoksa Türkmenler açısından farklı bir pozisyon almak, farklı bir siyasi rol belirlemek mi gerekmektedir?”

      Musa Serdar Çelebi: “Suriye nüfusu içerisinde Türkmenlerin nüfusunu ve nüfuzunu dikkate aldığımızda, ortaya çıkan rakam gerçekten çok düşüktür. Ancak bunun anlaşılır sebepleri vardır. Bir kere Türk nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde, özellikle eski Halep vilayetine bağlı yerlerde, halk yerleşik bir hayat sürüyordu. Türkiye ile sınır teşkil eden bölgelerde ise Esad’ın zulmü sebebiyle 2010’lardan sonra başlayan çatışmalar ve iç savaş nedeniyle büyük çaplı göçler yaşandı.

      Biz genellikle sadece Türkiye’ye olan göçleri konuşuyoruz; oysa bunun yanı sıra Ürdün’e, Lübnan’a, Afrika ülkelerine, Arap ülkelerine, Irak’a, Avrupa ülkelerine ve hatta Amerika’ya kadar uzanan çok geniş bir göç dalgası oldu. 15 milyonun üzerinde, bazı yayınlarda ise 20 milyona varan rakamlardan bahsediliyor. Bu göç dalgasının içinde bizim kardeşlerimiz olan Türkler de var.

      Bu seçim zaten aceleyle yapılmış bir seçimdir. Birçok kişinin seçime bile katılamadığını biliyoruz. Türk bölgelerinden bahsettiniz. Geçen hafta Macaristan’daydık; Abdurrahman Mustafa Bey’le yaptığımız görüşmelerde arkadaşlar, örgütlenmenin seçim sürecinin hızlı ve erken olmasından dolayı tamamlanamadığını, yeterli teşkilatlanma olmadan seçime gidildiğini ve temsil oranının düşüklüğünün de bundan kaynaklandığını ifade ettiler.

      Ben şahsen, örgütlenme sağlıklı biçimde tamamlandığında ve Suriye’de üniter bir devlet yapısı yeniden güçlü şekilde tesis edildiğinde, Türklerin yalnızca tek bir parti değil birçok parti bünyesinde yer alarak çok daha görünür bir varlık göstereceklerine inanıyorum.

      Türkiye’nin ilgisiz davrandığı yönünde zaman zaman eleştiriler gelebiliyor. Güvenli bölge çalışmalarının yürütüldüğü dönemlerde ‘yeterli destek alamadık’ diyenler olmuştu. Ancak durum böyle değil. Türkiye başından beri tüm Suriye’yi kapsayacak bir program çerçevesinde hareket etmeye çalıştı. Çünkü Suriye’nin sadece bir kısmını kontrol etmek, orayı yönetmek gibi bir hedefi yok. Suriye’de güçlü bir devlet yapısı oluşmadan Türkiye’nin rahat etmesi mümkün değildir. Türkiye’nin güvenliği için Suriye’nin güçlü bir devlet yapısına sahip olması gerekir.

      Ülke içinde devletin meşru güvenlik güçleri dışında hiçbir silahlı unsur bulunmamalıdır. Şu anda bütün çalışmalar bu istikamette yürütülmektedir. Türkiye bu konuda çok net bir tavır ortaya koymuştur. Ayrı bir silahlı yapıya hiçbir zaman müsaade etmeyeceğini defalarca ifade etmiştir. Bu unsurların otonom bir yönetim kurmasına veya kendilerine ait bir bölge oluşturmalarına asla izin verilmeyecektir. Bütün bunlar müdahale sebebi görülür. Türkiye bu duruşundan vazgeçmez.

      Çünkü böyle bir Suriye sadece Türkiye için değil, tüm bölge için çok ağır sonuçlar doğurur; Irak başta olmak üzere bütün Orta Doğu’yu yeniden büyük ve kanlı olaylara sürükler. Bunu isteyen tek ülke İsrail’dir. Amerika ise çıkarları gereği kaotik bir Orta Doğu istemez. Bölge, zengin kaynakları nedeniyle vazgeçilmezdir.

      İngiltere’nin adını daha az duysak da bölgede sessiz fakat etkili bir şekilde siyaset yürüttüğünü biliyoruz. Tarih boyunca 19. yüzyıldan 1940’lara kadar bölgeyi sömüren mekanizmanın benzerini yeniden kurma çabası seziliyor. Bölgede huzur olmadıkça bu çıkarları da koruyamazlar.

      İsrail ise artık niyetini gizleme gereği bile duymadan hareket ediyor. Dicle ve Fırat kaynaklarına kadar uzanan ‘vaat edilmiş topraklar’ söylemini ve haritalarını açıkça paylaşıyor. Lübnan’a yeniden giriyor, Golan Tepelerinde adımlar atıyor, Şam’ın güneyine yönelik ‘Davut Koridoru’ planlarını ilan ediyor. Hatta Türkiye ile komşu olma hedefi taşıdığı dahi anlaşılıyor.

      Şam’a kadar dayanmış olan bu tehlike Türkiye için doğrudan bir tehdit olarak görülüyor ve Türkiye buna göre müdahale edeceğini ifade ediyor. Mesele bundan ibarettir. Türkiye bunu yapar mı? Yapacak güce sahiptir ve gerektiğinde hiç kimseyi dinlemez, gereğini yapar.”

      Nuh Mehmet Deniz: “Rusya şu anda ortada çok fazla görünmüyor. Tartus Limanı’nı aldı ve Doğu Akdeniz’e ağırlıklı olarak büyük savaş gemilerinden oluşan bir güç konuşlandırdı. Öte yandan Çin Halk Cumhuriyeti de eski ‘Varyag’ uçak gemisini bölgeye gönderdi. Şu anda bir bekleme safhasındalar. Rusya’nın bu bölgede sessiz kalmasının, Çin’in ise bu kadar sessiz davranmasının bir sebebi var mıdır?”

      Musa Serdar Çelebi: “Bunun bir sebebi, hepimizin bildiği ve şu anda yaşamakta olduğumuz bir hadisedir: Ukrayna meselesi. Ukrayna’daki durum basit bir savaşmış gibi gösteriliyor ama öyle değil. Putin’in hayalindeki Rus İmparatorluğu için Kiev sıradan bir şehir değildir; manevi açıdan büyük bir değeri vardır. Onların tarihsel hayallerini süsleyen en önemli hedef, Kiev’in yeniden Rusya kontrolüne alınmasıdır.

      Dolayısıyla geri adım atıldığı izlenimini vermemek için Rusya bütün gücünü oraya yönlendirmiş durumda. Dağıttıkları Rus pasaportlarıyla, işgal ettikleri bölgelerde ileride yapılabilecek bir seçimde halkın ‘Rusya’ya katılmak istiyoruz’ demesini sağlayacak bir topluluk oluşturduklarını düşünüyorlar. Yani önce bu bölgeleri tamamen garanti altına alalım, sonra zaman içinde Kiev’e doğru yaklaşalım şeklinde bir stratejileri olduğu görülüyor.

      Nitekim, Ermenistan konusundaki sessizliklerini de aynı şekilde değerlendirmek gerekir. Rusya açısından hazmedilmesi zor olsa da Ermenistan’ı şimdilik Amerika’nın nüfuz alanına bırakmış gibi görünüyorlar. Zengezur Koridoru normal şartlarda hem Çin’in hem Rusya’nın istemediği bir durumdu. Ancak mevcut anlaşmalar çerçevesinde, bu koridorun fiilen gerçekleşme ihtimali yüksek görünüyor.

      Her ne kadar İran ‘Geçemezsiniz, buna izin vermeyiz’ dese de bu açıklamalar daha çok kendi kamuoyunun gazını almak için yapılmış söylemler niteliğindedir.”

      Nuh Mehmet Deniz: “İran, İsrail ve Ermenistan ne kadar kabul etmese de önümüzdeki 100 yılın bir ‘Türk Yüzyılı’ olacağı kendini gösteriyor. Tarih bize bunu öğretiyor, yaşadıklarımız da bunu doğruluyor.

      Bu noktada, ABD’nin bugün açıkladığı bir anlaşma dikkatimi çekti: Özbekistan ile ABD arasında imzalanan ticaret anlaşması. Son derece önemli bir anlaşma; 10 yıl içinde 100 milyar dolarlık bir hacim öngörülüyor ve ilk yıl için bile 35 milyar dolarlık ticaret hedefleniyor.

      Bu bilgiden sonra birbirine bağlı iki soru sormak istiyorum:

      1. ABD, Özbekistan’ı neden bu kadar önemsiyor?
      2. Türk dünyası için kilit bir ülke olan Özbekistan üzerinde ABD’nin bu derece nüfuz sahibi olması, Türkiye’yi ne kadar olumlu ya da olumsuz etkiler?”

      Musa Serdar Çelebi: “Özbekistan, Türkistan dediğimiz coğrafyanın kalbidir. Normalde ‘Orta Asya’ tabirini çok kullanmıyoruz. Türklerin yaşadığı coğrafyanın merkezi konumundadır. Kazakistan’da geniş topraklar ve Nazarbayev gibi bir lider olunca dikkat çekiyor; Özbekistan’da ise önceki lider Kerimov, sessiz, içine kapanık ve ülke içini sağlamlaştırmaya çalışan bir profil sergilemişti.

      Özbekistan, İslam dünyasındaki selefist akımlara karşı çok hassastır ve dini duyarlılığı yüksek bir ülkedir. Bu nedenle toplumsal huzuru bozabilecek ani hareketler veya dış müdahaleler konusunda temkinliydi. Ayrıca Rusya’ya karşı da çok net bir tavır aldı; eğitim ve okul sistemlerinde dahi Rus etkisini kontrol altında tuttu. Genel olarak dışa kapalı bir politika izledi, ancak Türkiye ile bağların tamamen kopmaması için kapıları kısmen aralık bıraktı. Bu sayede iç yapıyı güçlendirdi ve nüfusunun toparlanmasını sağladı; şu anda nüfusu yaklaşık 35 milyon, bu da önemli bir büyüklüktür.

      Amerika’nın Özbekistan’a yönelik çıkışı, Türkiye veya Çin’e karşı bir hamle olarak değil, öncelikle doğal kaynaklar ve stratejik iş birlikleri ile ilgilidir. Hatırlarsınız, Avrupa Birliği ülkeleri de Özbekistan’da toplantılar yaptı; Hive ve Semerkand gibi şehirlerde Türk Cumhuriyetleri ile ekonomik iş birliklerini planladılar ve bir fon oluşturdular. Medyamızda bazen bu olaylar yanlış yorumlandı; sanki Türkiye’nin ayağı kesilmek isteniyormuş gibi gösterildi. Oysa mesele, AB içindeki iş birlikleri ve projelerin finansmanı ile ilgilidir. Yaklaşık 12 milyar dolarlık bir fon üzerinden ulaştırma, enerji ve doğal kaynaklar alanında iş birliği planları yapılmıştır. Rum kesiminin oradaki durumu ise AB üyeliği çerçevesinde değerlendirilmiştir; Türkiye’nin veya Kuzey Kıbrıs’ın yok sayılması gibi bir durum söz konusu değildir.

      Ayrıca Çin faktörü de önemlidir. Çin, Afganistan dahil tüm bölge ile sınır komşusudur. Kazakistan ve Özbekistan’da sokaklarda Çin restoranlarını görmek mümkündür. Bu sene Özbekistan’da Çince eğitim programları başlatıldı ve Çin dilinin öğretilmesi için dersler kondu; bu durum Amerika’yı rahatsız etti. Önceki Özbek yönetimi, Rusya etkisinin artmasını engellerken, şimdi daha dengeli ve dış ilişkiler açısından daha açık bir politika izliyor.

      Bence Özbekistan, şu anda kendi milli kimliği, ekonomik ve siyasi projeksiyonları açısından en sağlam Türk cumhuriyetlerinden biridir. Türkiye ile ilişkilerinin ve diğer ülkelerle iş birliğinin önümüzdeki dönemde daha da güçleneceğini düşünüyorum.”

      Yorum Yazın

      Yorum yazarak topluluk kurallarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Son Saat hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.