SON UÇ
Bağış mı
Bayrak tazminatı mı?
2010 yılından bu yana dolar milyarderler arasında konuşulan, birbirlerine nispet yaptıkları bir iş var.
Görünürde bir hayır işi.
İnsanları belki de en mutlu eden iş.
İhtiyaç sahipleri için varını yoğunu ortaya koymak.
Hayır sever insan olmak.
Hem ultra zengin olmak hem de servetinin %90’nı bağışlamak.
Neredeyse insan üstü bir meziyet.
Peki gerçek bu mu?
Bunun için ilk olarak Körfez savaşının başladığı döneme bakmak gerekmektedir.
Algı ile oluşturulan uluslararası suç; yine aynı algıyla canlı yayında çökertilen bir devlet ve o devletin lideri.
Tabi ki talan edilen bir coğrafya ölen milyonlar, acı içerisinde yaşamak zorunda kalan insanlar. Kısaca öldürülen insanlık.
Daha öncesi var diyebilirsiniz. Ancak bu sistem hala devam etmekte ve timsahın gözyaşları mazlumların acısını azaltmadığı gibi artırmaktadır.
The Giving Pledge, varlıklı insanları servetlerinin çoğunu hayırsever amaçlara bağışlamaya teşvik eden bir kampanya.
Ağustos 2010'da Amerika'nın en zengin 40 kişisi arasında yapılan bir dizi konuşmanın ardından servetlerinin çoğunu toplumun en acil sorunlarından bazılarını çözmek için ayırma taahhüdünde bulunmasıyla oluştu. Warren Buffett, Melinda French Gates ve Bil Gates tarafından dünyanın en zengin bireylerinin ve ailelerinin, servetlerinin çoğunu hayır işlerine adama sözü veren hayırsever bir harekettir. Bu kişiler arasında Warren Buffett, Bill Gates gibi birçok ünlü iş adamı bulunmaktadır. 28 ülkeden 235 kişi bu grupta yer almaktadır. Türkiye’den kimlerin olduğu net olarak bilinmemekle birlikte dünyadan birçok iş insanı bu harekete katılmıştır.
Mark Zuckerberg ve Priscilla Chan
"Hayatlarımızı gelecek nesillerin mümkün olan en büyük fırsatlara sahip olmasını sağlamak için çalışarak geçireceğiz." Hayatımızda pek çok fırsatla karşılaştık ve dünyayı gelecek nesiller için daha iyi bir yer haline getirme konusunda derin bir sorumluluk hissediyoruz. İyi sağlıktan, mükemmel eğitimden ve kendini adamış ailelerin ve toplulukların desteğinden faydalandık. Gelecek nesilde tüm çocuklarımızın daha iyi hayatlar yaşayarak ve bugün mümkün olduğunu düşündüğümüzden daha fazlası için çabalayarak büyümeleri gerektiğine inanıyoruz.
İnsan potansiyelini geliştirmek ve eşitliği teşvik etmek çalışmalarımızı yönlendiriyor. Körfez Bölgesi'ndeki yerel topluluğumuzdan dünyanın dört bir yanına kadar her yere odaklanarak eğitim, bilim ve sağlığı iyileştirme konusunda uzun vadeli taahhütlerde bulunduk.
Bağışlarımızı genişlettikçe, gelecek nesil için en önemli zorluklarla ilgili olarak- kamu eğitiminden sağlık hizmetlerine, yaşam bilimleri araştırmalarından enerji ve internet bağlantısına kadar- ilerlemeyi ve eşitliği ilerletmek için en umut verici fikirlere sahip en güçlü liderleri desteklemeye devam edeceğiz.
Başkalarının yapmayacağı ve hedeflerine ulaşması on yıl veya daha uzun sürecek uzun vadeli bahisler yapacağız. Her projeden öğreneceğiz ve bu dersleri gelecekteki çalışmalarımıza uygulayacağız. İşte bu nedenle, kariyerimizin henüz başındayken bu taahhüdü şimdi başlatıyoruz ve yerine getiriyoruz; böylece erkenden deneyim kazanabilir ve zaman içinde bağışlama konusunda daha etkili olabiliriz.
Giving Pledge hareketini selamlıyoruz ve bu hareketin, şanslı olanların yaşamları boyunca servetlerinin en az yarısını geri vermeleri gerektiğine dair beyanının bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz. Dünyamızın ihtiyaçları büyüktür. İnsanların geri vermek için beklememeleri gerektiğine tutkuyla inanıyoruz. Bağışcılığımız daha yeni başlıyor ve önümüzdeki yıllarda aktif öğrenciler, dinleyiciler ve katılımcılar olmayı taahhüt ediyoruz. Kaynaklarımızın yanı sıra kişisel zamanımızı ve enerjimizi de adayacağız. Gelecek nesillerin mümkün olan en büyük fırsatlara sahip olmasını sağlamak için hayatımızı çalışarak geçireceğiz.
Rehin Veren Rehin Veren
Priscilla Chan Mark Zuckerberg
Diye açıklamada bulunan bu kişiler imzalarının hemen üstündeki tanım benim dikkatimi çekti. Belki sizin de dikkatinizi çeker. “Rehin Veren”
Özellikle ABD’de kapitalizm evrilirken Şirket kapitalizmine; Çin Halk Cumhuriyeti’nde ise devlet kapitalizmine evrildiği bilinmektedir. Fakat bu bağışçıların çoğunluğunun ABD’de ya da ABD ile iş yapan şirket sahiplerinin olması akıllara şu soruyu getirmektedir.
ABD bayrağının gölgesinde iş yapıyor ve ABD doları kullanıyorsan; kazancını benim topraklarımda oluşturduğum bu yapıya rehin etmek zorundasın demek mi?
Belki bu soru çok ağır gelebilir.
Toplanan yüz milyarlarca dolar nasıl kullanılıyor bilmiyoruz?
Bilmek istersek ABD bu kara kuleyi açar mı?
Hiç sanmam.
Sonuç olarak ABD’nin derin devleti CENTCOM 1991’de başlattığı operasyonu bugün Giving Pledge adıyla legalleştirmekte. Dünyanın çeşitli bölgelerinden aldıkları savaş ganimetlerini transfer etmenin yeni yollarından birisi olarak ortaya koymaktalar. Büyük devletlerin bayrak tazminatı bu dönemde böyle mi tahsil edilmekte? Şayet İnsanlık adına bir gelişme olacaksa benim vatanımda benim bayrağımın altında olması şarttır; söyleminin yeni adı bu olsa gerek. Kısaca globalleşen dünyada tekelleşen şirketlerin devlet korumasına girmesini sağlayan aynı zamanda bu şirketleri rehin alan bir yapıdır bu?
Giving Pledge İnsanlığın geleceği için hayır severlik adı altında ABD’nin geleceği için CETCOM’un rehin alma aparatı mıdır?
Yorum Yazın