Dünya nimetlerini en bol ve kolay ulaşabildiğimiz insanlık dönemindeyiz.
Kolay ulaşımın kişinin imkanlarına göre değişebilmesini kastetmiyorum. Genel olarak insanlık tarihi boyunca üretim ve tüketimin en hızlı yaşandığı bir dönemi yaşıyoruz.
Her şeye ulaşımın kolay olduğu bu dönemde, insan hayatına ulaşmak; kafası atınca son vermek de kolay mı? Hiçbir sebep yokken öldürülen çocuklar, bitmeyen hırslar için öldürülen kadınlar, ihmaller sonucunda ölen insanlar.
Aslında ölen sadece insan da değil ağaç, hayvan, canlının her türü. Bir savaş mı ülkemizde, biz neden neredeyse her gün farklı sebeplerden cinayet haberleri alıyoruz? Kadın cinayetleri, çocuk ölümleri, hayvan katli, orman yangınları, doğal afetlerin sebep olduğu ölümler ve daha niceleri…
Her şeye erişimin günden güne kolaylaştığı dönemimizde insan hayatı da paralel olarak ucuzluyor, değersizleşiyor. “Bunu da mı görecektik!”, dedirtecek sebeplerle gerçekleşen ölümler silsilesinde ne yapacağımızı nasıl tepki vereceğimizi şaşırmış durumdayız.
Ne yapmalıyız; neyi korumalıyız; kadını mı? çocuğu mu? hayvanları mı? ağaçları mı?
Dinin en kutsallarının başında can gelir. Bir cana kıyan, bütün insanlığa kıymış olarak kabul edilir. Ölüm yaratanın elindedir, bunun dışında kimseye yetki verilmemiştir.
Direk ölüm yasaklandığı gibi ölüme sebebiyet vermek, ihmal ve sorumsuzlukta aynı kefeye konmuştur. Dinen ve hukuken can emniyeti güvence altına alınmışken tehlikenin nereden geleceğini bilmeden bazen de bilerek karambole yaşamaya devam ediyoruz. Bir gün başımıza gelmemesi için dua etmekten başka bir şeyde elimizden gelmemektedir.
Sahip olduklarımızın elimizden kayıp gitmesini izlemek çok acı. İlk insanlar yaşam şartlarına ayak uydurmak için avcı-toplayıcı yaşamış ve böyle bir düzene göre de yeni nesilleri yetiştirmiş. Sonraki dönemlerde de değişen hayat şartlarına göre yaşam düzeni oluşturulmuştur. Yaşadığımız dönemde kendimizi ve sorumluluğumuz altındakileri korumak için gelenekselleşen standartlarımızı değiştirmeli ve şartlara uydurmalıyız.
Güven duygusunu, kontrollü güvene çevirmeliyiz. Toplumsal yapıda “ayıp olurlarımızı” bırakıp, bireysel emniyetimizi, benlik güvenliğimizi önemsemeliyiz. Yetiştirdiğimiz nesillerinde kendi kendini koruyabilmesini önemseyip, insan sevgisini aşılarken; her insanın sevilip güvenilemeyeceğini de aşılamalıyız. Tehlikenin var olduğunu ve herkesten gelebileceğini anlatmalıyız.
Değerlerimizin anlamını güncellerken, kendimizi ve sorumluluğumuzda olanları korumayı bilmeli ve öğretmeliyiz. Dönem sahip olduklarımızı koruma dönemi. Elimizden geldiğince…
Neleri nelerden koruyabilirsek…
Yorum Yazın