

Bir çarşamba günü bir şerâret (fenalık) etmeye karar kıldım. Öyle bir şerâret olmalıydı ki şeytan denen mel’un hayret etmeliydi. Melekler bir araya gelip şeytanın değil benim cennette kovulmam gerektiğini konuşmalıydılar. Öyle bir şerâret ki yeni azad edilmiş bir kölenin suçsuz yere müebbet hapis cazasına mahkum edilmesiyle eş değer olmalı. Öyle bir şerâret olmalıydı ki gevşetilen tüm sinirler tekrar gerilmeye, alt üst olmaya, sağa sola sıçrayıp herkesi etkilemeye neden olmalıydı. Öyle bir şerâret olmalıydı ki tüm insanların öfkeden gözlerinden kan sıçramalı, tüm cümleleri zehir kokmalı, kulakları sağır edercesine seslerini yükseltmeliydiler. Öyle bir şerâret olmalıydı ki ufağından büyüğüne, kadınından erkeğine tüm coğrafyayı etkilemeli, etkisi kıyamete kadar sürmeli. Öyle bir şerâret olmalı ki tüm insanların cıvıttığı lakin kimsenin farkında olmadığı olanın da korkup sesini çıkartmadığı bir şerâret olmalı. Öyle bir şerâret ki Kasım’a zeytin gözlü Halime’ye sevdiğini söyletip ertesi gün Resül dayının kızı Keziban’ı kaçırtmalı. Öyle bir şerâret ki…
Bir çarşamba günü bir şerâret etmeye karar kıldım. Sokağa çıktım, kapıyı ardımdan sertçe kapattım, basamaktan indim tam davranacakken o an geri çekildim. Bizim sokakta, mahallede, şehirde, ülkede hatta tüm cihanda şerâret kaynıyordu. Ben hanemde planlarken tüm insanlar harekete geçmişti bile. Şimdi benim edeceğim şerâret devede kulak kalır, sinek ısırmasını geçmezdi. Halbuki çoktan zeytin gözlü Halime ağlamaktan vaz geçmiş ettiği intikam yeminlerini gerçekleştirmeye başlamıştı. Köleler desen artık birer devrimciydi. Ben etrafı hayret içinde izlerken köşede mel’un şeytanı görüyorum. Benimle aynı yüz ifadesiyle biraz daha korkmuş bir halde ahaliyi izliyordu. Göz göze gelince başına bir şey gelmesin diye içeri buyur ettim. Gördüklerini, duyduklarını, yaşadıklarını bir bir anlatınca bir çarşamba günü şerâret işlemekten vaz geçtim. O gün bugündür şerâretler bitsin diye dua üstüne dua ederim arkamda âmin diyen mel’un şeytanla birlikte.
Yorum Yazın