

Bizim buralarda tanınmış bir bey vardı; Feyyaz Bey. Beyaz boğazlı kazağı, simsiyah pala bıyıkları hiç değişmezdi. Ne kazak kirlenirdi ne de pala bıyıkları beyazlardı. Hele gözlerindeki öfkeli bakışları daha çocukluğundan kalma olduğuna yemin edebilirim. Bednam sahibiydi Feyyaz Bey. Herkes onu kul hakkı yiyen, yalan söyleyen, ihaleye fesat karıştıran biri olarak biliyordu. Gerçi zaten öyle biriydi. Azını söyleyip fazlasına dilleri varmıyordu. Esfel-i Safiline düşmüş bir insanın emsaliydi Feyyaz Bey.
Son zamanlarda bir hastalığa yakalandığı söyleniyordu. Doktorlar çok az zamanın kaldığını, son anlarını rahat içinde geçirmesi gerektiğini tavsiye etmişti. Sanki daha önce rahat içinde değilmiş gibi. Feyyaz Bey de herkesten af dileyip Cenap-ı Hak’ın karşısına tertemiz çıkmaya niyetlenmişti. Aslında hac da yapabilirdi ama hacın zamanı değildi. Ahirette de rahat etme derdindeydi. Bu düşüncesi bile bencillik kokuyordu. Her daim çıkarcı, her daim kurnaz…
Herkesi kabulgaha toplayıp büyük bir ziyafet verdi. Sonra çıkıp artık değiştiğini, iyi bir insan olmaya karar verdiğini, onların da haklarını helal edip kendi vicdanını rahatlatmalarını istedi. Bunları söylerken bıyıklarını düzeltiyor, göğsünü kabartıp öfkeli bakışlarla herkesi süzüyordu. Ne kadar yumuşatmaya çalışsa da halk bakışlarından çekiniyor ne diyeceklerini bilmez halde birbirlerine bakıp duruyorlardı. Bunu tahmin eden Feyyaz Bey yemekleri ve hediye paketlerini getirmeleri için adamlarına emirler yağdırdı. Pilav üstü etler, dolmalar, sarmalar, tatlılar derken halkın bir güzel gözünü boyadı. Halk da inanmaya pek meyilli, eti dişlerken; “Helal olsun beyim, ne hakkı, hakkımız mı var sende, haşa beyim senin hakkın vardır sen helal et.” deyip şekerpareyi afiyetle yediler.
Belli bir zaman geçince çok değil bir ay sonra Feyyaz Bey “Bu diyarın en iyi beyi” diye nam saldı. Kendisini öldüreceğini düşündüğü hastalık da geçmişti. Doktor bile bu duruma şaşırmıştı. Halk “Aman beyimiz başımızdan eksik olmasın.” diye dua ederken Feyyaz Bey, kaldığı yerden devam etti. Tekrar kul hakkı yemeye, halkı ezmeye, yalana dolana misliyle büyük bir tutkuyla devam etti. Halk kendi arasında fısıldaşarak “Ne bed bir adam, ölse de kurtulsak.”. Boğazlı beyaz kazak kirlenmemeye, Feyyaz Bey ölmemeye yemin etmiş gibiydi. Feyyaz Bey eziyor, halk da ezilmeye devam ediyordu. Taa ki başka bir hastalığa ve başka bir kabulgaha kadar…
Yorum Yazın