

- Anlamıyorlar Meryem, bir türlü anlamıyorlar.
Yeni bir sohbetin başladığını bu cümleden anlayabiliyordum. Feride söze başladı mı açarım kulağımı zihnimin kayıt cihazını basarım ve kaydetmeye başlarım.
- Neyi anlamıyorlar?
- Her şeye merak salmamı heves sanıyorlar.
- Değil mi?
- Değil tabi asla heves değil. Sadece bir geç kalmışlık hem de o kadar geç kalmışım ki şimdi yetişebilir miyim bilmiyorum.
- Neye geç kalmışsın?
- Her şeye Meryem her şeye geç kaldım. Mesela bisiklete geç kaldım. Yirmi dört yaşındayım yeni öğrendim. Herkes sen çocuk musun diyor, bu yaşta bisiklete mi binilir, bu nasıl bir heves deyip duruyorlar ama bilmiyorlar anca sahip oldum. Anlamıyorlar işte zaten düşeceğim korkusuyla ne düşebiliyorum ne de öğrenebiliyorum.
- Zamanla öğrenirsin, geç olsun güç olmasın.
- Geç de olmasın Meryem zaten yeterince geç kalmışım daha ne kadar geç kalacağım. Bu yaşımda yeni yeni tek başıma gezmelere gidebiliyorum, akrabaların demediği kalmadı. Dil desen şive araya karışıyor, yazı desen yazım yanlışlarıyla dolu. Enstrüman desen bir bendir aldım kafamızı şişirdin diyorlar. Geçenlerde fotoğraf makinası aldım zor bela, paran çok diyor babam hayır çok değil eksikliklerimi kapatmaya çalışıyorum. Daha yüzmeyi öğrenmek istediğimi söylemedim bile ona ne derler Allah bilir.
- Ne azim ama demeliler.
- Görmemiş diyecekler Meryem görmemiş diyecekler.
- Yok canım.
- Öyle, öyle diyecekler ama hakları var görmemişim. Bizim köyde ne bisiklet ne piknik ne gezme ne de müzik vardı. Bilmiyorsun Meryem ben baklavayı bile ilk kez burada yedim. Üç çeşit meyvenin bir arada olduğunu, kişi başına dört köftenin düştüğünü, kahvaltıda peynir ve zeytinin dışında başka bir çeşidin de olduğunu, kıyafet alışverişin senede bir defa o da bayramlarda yapılmadığını, perdeleri, bazayı, mutfak dolaplarını, ayrı odaları hep burada gördüm. Sonra kendime oda yapınca bu yaşta mı, artık evlenme zamanın geldi geçti diyorlar, çocuk gibi hala oda peşindesin deyip duruyorlar. Öyleyse neden ben çocukken bunlar yoktu. Görmemiş diyorlar öyleyim yoksa pankeki alıp ekmek arası yapar mıydım? Sofrada çorbayı tek görünce karnımı bir güzel doyurup sofradan kalkar mıydım? Diğer yemekler sırayla masaya teşrif ederken ben utancımdan tekrar sofraya gelemeyip sadece seyreder miydim? Hayatımın özeti bu aslında her şey gelip geçiyormuş ben ise seyrediyormuşum. Şimdi utangaçlığı bir kenara bırakıp yemeklerin tadına bakınca sorun oldu. Halbuki ben doydum desem elinize sağlık çok zahmet etmişsiniz desem hiç sorun olmazdı. Hatta üstüne ne terbiyeli kız derlerdi.
İçim yanarken üzüldüğümü belli etmemeye çalışıyordum.
- Üzül diye demedim Meryem, bu o kadar kötü bir şey değil. Görmemiş olmak daha iyi görmeyi sağlar.
İşte beklediğim an buydu.
- Bu ne demek Feride?
- Evet görmedim onun için bir çiçeğin kokusunu daha iyi alabiliyorum. Pazarda meyve tezgahlarına uzun uzun bakmam da o yüzden. Görmediğim için bir çorbayla doyup öğrenemediğim bisiklete hala binmeye çalışıyorum. Herkes müzik dinler ben ise yaşarım. Yüzmeye de benim kadar kimse hasret duymamıştır. Nehirler, dağlar, ormanlar, denizler güzellikleriyle hiç gözlerini yaşarttı mı? Ulu Cami’ye kim benim gibi, görmemiş gibi, bir saat bakmıştır? Odasına aşık, kitaplarla yeni tanışıp bir hayli memnun kalan başka biri var mı çevrende? Yirmi dört yaşında Şeker Portakalı’nı okuyup Zeze için ağlamak tam bir görmemişlik. Babam ve Oğlum’u bile daha geçenlerde izledim, görmemiş gibi zırlayıp durdum. Herkesin çoktan bitirdiğini sandığı o yolu ben yeni yürümeye başladım Meryem. Hem sadece onlar gibi yürümüyorum da yol kenarlarını, ağaçları, börtü böceği, daha yeni yola çıkanları, yolda kalanları, yola çıkamayanları, midesi bulanıyor diye yoldan dönenleri görüyorum. Bir varanları göremiyorum lakin hiç merak etmiyorum. Ben yolun tadını çıkarmayı, yolluklarımı serip bir güzel karnımı doyurmayı eee arada da olsa yol arkadaşı edinmeyi sevdim. Görmemiş olmak daha çok görmemi daha çok öğrenmemi daha çok yürümemi sağlıyor.
Feride konuştukça ben de hayranlıkla dinliyordum. Bir görmemiş ancak bu kadar görmüş olabilirdi.
- Belki bir zaman sonra başka bir şey derler sana.
- Ne diyecekler Meryem?
- Görmüş geçirmiş.
- Sanmam onun için kırk fırın ekmek yemem gerekiyor.
- Ben şimdiden diyorum.
- Daha erken hele şu ebru sanatını da öğrenelim, çok yolumuz var.
Yüzünde tebessüm, zihninde hayaller, aklında planlarla yürümeye devam etti. Olur da bir gün yürüdüğü o yalda tekrar karşılaşırsak yine dinlerim Feride’yi. Ne çok severim onunla sohbet etmeyi.
Yorum Yazın