• DERYA UÇAR GÖKTAŞ
      DERYA UÇAR GÖKTAŞ

      İĞDEKİ ÇORAP

      Yayınlanma: 11 Eylül 2024 00:05

      Fatma, Aysel’le birlikte yıkadığı bu beyaz yünden damadına bir çorap örecekti. Eline annesinden kalma iği alıp diziyle yünü kıvırmaya başladı. İği çevirdikçe hayaller kuruyordu. Öyle bir çorap yapacaktı ki damadına, öyle bir desen verecekti ki tüm köy toplansa bile çıkaramayacaktı. Hatta havadaki kuşu işleyen Bediha bile çıkaramayıp pes edecekti. Fatma’ya gelip çorabın modelini isteyen olursa nazlanıp hatırlayamadığını, tam olarak nasıl yaptığını unuttuğunu söyleyecekti. Böylelikle bu çorap sadece damadına has olacaktı. Kızı Hazal’ı düşününce ister istemez iç geçirdi. Acaba gerçekten bir damadı olabilecek miydi? Ona anne diyen, bayramlarda ilk ona gelip elini öpen, kızını versin diye kuruyemiş ve lokumu bolca getiren, saygıdan asla kusur etmeyen bir damat tahayyül ediyordu. Genç, uzun boylu, lacivert takımı üzerinde cuk diye oturan damadıyla tüm köye hava atacaktı. Bunları düşündükçe gayriihtiyari tebessüm ediyor, iği dizinde daha hızlı çeviriyordu. Sanki yünü ne kadar hızlı ip haline getirse, çoraba hemen başlasa, o kimsenin çıkaramayacağı modeli çoraba nakşetse damadına o kadar hızlı kavuşacaktı. Bunları düşünürken gözü Hazal’a takıldı, saat kaç olmuş hala horul horul uyuyordu. Otuz beş yaşındaki bu kızı hangi genç alır diye düşündü.  Belki yaşı biraz geçmiş  bir adam veya ikinci evlilik yapmak isteyen genç bir dul isteyebilir. Fatma buna bile razıydı bu saatten sonra. On yedi yıl önce köyde “cin çarpmış” diye bir dedikodu çıkmasaydı şimdi torunlarına çorap örerdi. Bir elektrik çarpmasını ve ondan sonraki Hazal’da olan değişimleri cahil köylü cin çarpması diye yorumladı. Asla çorabın modelini kimseye vermeyecekti. Aysel bile istese kırk yıllık dost demeyip yalan söyleyecekti. Evet Hazal o olaydan sonra biraz değişti; uzun uzun dalmaları, durup dururken yüksek sesle gülmeleri- bir de mevlitlerde gülüyor- paytak paytak yürümesi ve bu ağır uykusu onu da şüphede bırakmıştı. Acaba, acaba demişti kocası Rıfat’a bir hocaya mı okutsak. Rıfat’ta cahil cahil konuşma kadın ne cin çarpması alt üstü elektrik çarptı, birkaç güne düzelir hem hocaya götürsek köylünün dilinden kurtulamayız deyip onu başından savmıştı. Sanki bu şekilde köylü hiç konuşmadı, dışardan gelen görücüler bile bir gün sonra işimiz çıktı deyip köyden ayrılmışlardı. Köylü desen Hazal’ın yüzüne bile bakmadılar. Kör Hayri bile istemedi. Gözleri görmüyordu ama kulakları iyi işitirdi Hayri’nin.  Dizlerinde çevirdiği iği durdurup uyuyan Hazal’ın başucuna oturdu, bütün çabasının boşuna olduğunu biliyordu. O filinta damadına hiç kavuşamayacaktı. Ama hayal etmekten başka yolu yoktu. Tekrar lacivert takımlı damadını düşündü, ayağa kalkıp iği daha hızlı çevirmeye başladı. Yıllar geçti çorabı bitirdi, modeli tüm köylü toplandıysa da kimse çıkaramadı, Fatma bile sahiden modeli unuttu, çorap sandıkta naftalin kokuları arasında çürümeye başladı ama filinta damadına bir türlü kavuşamadı. Hazal ise hala horul horul uyuyordu.

      Yorum Yazın