

Kendimi bildim bileli nenem bizimle yaşardı. Kaç yaşında olduğunu bilmem, sorsam o da bilmez ya ama saçındaki aklardan, ellerindeki kırışıklardan, yanından ayırmadığı bastondan yaşlı olduğunu bilirdim. Uzun bir hayat yaşadığını ama bu süreçte mutlu olup olmadığını bilmiyorum. Bildiğim şimdi yeşil kanepenin ucuna oturmuş namazı beklediğidir. Yıllardır nenem oraya oturur, kahverengi tespihiyle salavat getirir ve durmadan namazı beklerdi. Eskiden örgü örerdi ama birkaç yıldır gözleri iyi görmediği için ilmek kaçırınca örgüye lanet edip atmıştı bir kenara. Ev işi desen nenemin bacakları anca yürümeye yetecek kadar hareket ederdi onun için gezme veyahut dışarda hava alma bile çok az yapılırdı. Yemek desen tuzla şekeri karıştırır, yemeği ocakta olduğunu unutur, karıştırayım derken tüm mutfağı batırırdı. Artık nenem için yapacak hiçbir iş yoktu. O da oturup sadece namazlarını kılardı. Sabah namazıyla başlayan mesai yatsıyla son bulurdu. Yatsıyı kıldıktan sonra tam rahatladı derdik bu sefer de namazı kaçırma korkusuyla gözüne uyku girmezdi. Sadece namazla meşgul olmak o kadar iyi bir şey değildi, bunu en çok nenemin ezanın okunmasını beklerken görüyordum. Tabi bu bizi, en çok da beni ilgilendirirdi. Kulakları iyi işitmediği için ezanı duymaz, gözleri iyi görmediği ve okuma yazma bilmediği için saati bilmezdi. Onun için durmadan bize sorar, canımızdan bezdirirdi. Ben, nenemle aynı odada olduğum için bu durumdan en çok ben payımı alırdım. Allah affetsin arada uyuyakalmasını bazen ölmesini bile isterdim. Gece her saat başı beni uyandırır sabah namazı vakti girdi mi diye sorup dururdu. Ben yarı gözü açık bir şekilde saate bakar daha vaktin girmediğini söylerdim. Aradan çok geçmez tekrar seslenirdi eğer vakit girdiyse kalkar abdest alır namaza dururdu. Namazı bitirdikten sonra dua ederken beni unutmaz, salihlerden olmam için Allah’a yalvarıp dururdu.
- Bekir ezan okundu mu?
- Yok nene öğleye daha var.
Bugün hafta sonu olduğu için tüm namazları bana soracak, nefes aldırtmayacaktı. O sormadan ben sorular sormaya karar vermiştim o gün, iyi ki öyle yapmışım diyorum şimdi.
- Nene, ne zaman başladın namaza?
- Bilmem herhalde altı yaşlarındaydım. Rahmetli annemle birlikte rahmetli babamın arkasında namaz kılardım. Babam namazını bitirince beni kucağına alır, parmaklarımla tespih çekerdi, çok mübarek adamdı.
- Özlüyor musun annenle babanı?
- Özlemez olur muyum ama eskisi kadar değil. Eskiden daha çok özlerdim. Şimdi unutmadım ama hafızamdan yavaş yavaş siliniyorlar. Yüzlerini hatırlıyorum hala ama gözlerindeki parlaklığı, sinirlendiğinde annemin yüzünün halini, babamın üzülünce çöken omzunu, gülümsediklerinde dudaklarının kenarlarında peydahlanan gamzeyi artık çok net hatırlamıyorum. En çok da bana seslenmelerini, kokularını unutmuşum.
- Ben unutmayacağım nene seni ne kokunu ne yüzünü ne de namazı bekleyişini.
- Sen de unutursun Bekir, herkes unutur. İkindi oldu mu?
- Oldu nene, sen namazını kıl ben de ödevimi tamamlayayım.
- Peki nene eskiden nasıl anlardın namaz vakitlerini?
- Ben hep böyle yaşlı değildim kara kuzum. Çocuktum, gençtim, o zaman kulaklarım da gözlerim de sağlamdı. Ezan sanki bizim evde okunur gibiydi. Hem hadi diyelim duymadım, o zaman güneşe bakarak anlardım vaktin girip girmediğini.
- Şimdi de bak nene, güneş hala var.
- Var ama hani yandaki apartmandan güneş mi giriyor eve. Bak gündüz vakti elektrik yanıyor, ben hangi güneşe bakayım da vakti belirleyeyim.
- Haklısın nene, hem ben sana söylerim ezan okununca.
- Kızmıyor musun bana hep sana sorduğum için?
- Arada kızıyorum ama sonradan hemen geçiyor.
- Hakkını helal et yavrum ama ne yaparsın yaşlılık işte.
- Peygamber efendimiz yaşlılara hizmet edilmesini buyuruyormuş, hem sen benim nenem olduğu için bu benim görevim.
- Kim söyledi sana bunu?
- Öğretmenimiz.
- Başka ne söylüyor?
- Kötü şeyler başımıza gelmiyorsa siz aramızda yaşıyorsunuz diye.
- Başka?
- Pek hatırlamıyorum nene, dersi çok dinlemedim.
- Niye dinlemiyorsun Bekir.
- Arkada oturduğum için ses gelmiyor.
- Öne geçmek istediğini söyle öğretmenine.
- Arkadaşlarımla konuştuğum için öğretmenim beni arkaya oturttu nene.
- Bak şimdi olmadı Bekir, sen arkadaşlarınla teneffüste konuşsan, dersi de iyi dinleyip gelip bana anlatsan ben de sana verdiğim harçlığı arttırırım.
- Olur nene anlaştık.
Bu nenemle yaptığım en iyi anlaşmaydı. Tüm hayatım bu anlaşmayla değişecekti.
- Nene akşam ezanı okundu.
- Tamam abdestim var zaten hemen kılarım.
- Nene, hani bir ara helva yapmıştın çok güzeldi, yine yapar mısın?
- Nasıl yapayım yavrum, görüyorsun halimi.
- Ben yardım etsem sana ne istiyorsan veririm eline, tabure de koyarız yaparken yorulmazsın.
- Peki oğlum yapalım bakalım hem yatsıya daha var dimi, o zamana kadar yaparız.
- Var nene daha bir saat var.
Yatsıyı kılınca tam rahatladım diyorum bu seferde nenem teheccüd namazını kılmak isterdi.
- Nene bugün öğretmen küresel ısınmadan bahsetti.
- O da ne demek?
- İşte mevsimler değişiyormuş, buzullar eriyor, sular azalıyormuş.
- Doğru demiş öğretmenin eskiden bahar vardı şimdi ise sadece yaz ve kış var.
- Evet işte mevsim kaymaları deniliyor buna. Nene vakit girmiş çoktan ikindiyi kaçıracaksın.
- Ah be oğlum, niye hatırlatmıyorsun, asıl önemli olanı kaçıracağız.
- Özür dilerim nene dalmışım.
Namaza giderken ilk kez onu bu kadar heyecanlı görüyordum. Yeni bir şeyler öğrenmek her yaşta insana iyi gelirdi.
- Nene zıt anlam diyor öğretmen buna yani tam tersini söylemek. İşte uzun diyoruz tersi kısa oluyor, şişman diyoruz zayıf oluyor, zengin diyoruz…
- Fakir oluyor.
- Aferin nene
- Sağ ol öğretmenim.
İkimiz de karşılıklı gülüyoruz ama gerçekten de dokuz yaşında olan ben, yetmiş yaşlarındaki nenemin öğretmeni olmuştum.
- Nene bugün ne oldu biliyor musun?
- Ne oldu kara kuzum?
- Ben bu aralar sürekli derse katılınca öğretmenimin dikkatini çekti, beni ön sıraya aldı dersi daha iyi dinleyeyim diye.
- Aferin sana kara kuzum.
- Bugün bitkileri öğrendik, defterimi getireyim de sana okuyayım.
- Bekir öğretmenim ezan okunduysa namaz kılayım öyle derse başlayalım.
- Olur nene, sen namazını kıl ben de defterimi getireyim.
- Nene?
- Efendim öğretmenim.
- Bugün öğretmen bende olan değişimin nedeni sordu?
- Sen ne dedin?
- Neneme öğretiyorum, onun için dikkatli dinliyorum dedim. Ona yanlış bir şey öğretmek istemiyorum dedim.
- O ne dedi peki?
- Aferin dedi demek meslektaş sayılıyoruz, Bekir öğretmenim dedi. Sonraki teneffüslerde herkes bana Bekir öğretmen demeye başladı.
- Öylesin öğretmenim, peki şimdi ne öğreneceğiz?
- Bugün toplama çıkarmayı öğrendik ama onu öğretmeden önce sana sayıları öğreteceğim. Hem böylelikle saate bakıp namaz vakitlerini anlayabilirsin.
- Allah senden razı olsun kara kuzum, seni salihlerden eylesin. İyi olur namaz vakitlerini öğrenmem, sen de rahat rahat uyursun artık.
- Uyumayayım nene sen de bana namazı öğretirsin.
- Olur öğretmenim öğretirim inşallah.
- Nene, nene vakit girdi sabah namazını kılabilirsin.
- ….
- Nene, nene bak uykum geliyor namazı kaçıracaksın.
- …
- Nene, nene sen bu kadar derin uyumazsın neden kalkmıyorsun.
- …
- Nene, neneee
- ….
- O sabah ölmeseydi nenem, ben ona saati o bana namazı öğretecekti. Ona saati öğretemedim ama ben namazı onun kıldığı gibi öğrendim. Hem de onun gibi tek bir namazı kaçırmadan bu zamana kadar kıldım. Her gün yine ona ders anlatacakmışım gibi dikkatle dersi dinledim. Ortaokul, lise, üniversite derken mühendis oldum ama kimse bana mühendis bey demez, herkes bana Bekir Öğretmen der. Ben Bekir öğretmenim, ben nenemin öğretmeniyim.
Yorum Yazın