 
                                             
                                             
                                            Kavurucu sıcakta kiralık ev aramaktan dili damağına yapışmıştı Nuriye’nin. Her daim yoldaşı olan kankasına dönerek:
— Bu semtte oturan bir tanıdığım var. İyidir, misafiri sever. Arayayım da gidelim, biraz dinleniriz, dedi.
Sacide, iki elini beline destek yaparak dikildi. Susuzluktan kurumuş dudaklarını zorla hareket ettirerek:
— Neden olmasın, dedi.
Telefondaki anaç sesin samimiyeti, iki arkadaşı mutlu etti. Beş-altı dakika içinde oldukça görkemli evin önünde idiler. Ev sahibesi, misafirlerini mutfağına buyur etti. Yani adı mutfak ama kendisi lüks bir otelin restoran kısmı gibiydi maşallah. Masanın üzerindeki pazar poşetleri henüz dolaba yerleştirilmemişti. Hal hatır sorma esnasında ev sahibesi:
— Ben size şimdi bir yorgunluk kahvesi yapayım, demesine rağmen ne cezve ne de fincan meydana çıktı.
Pazardan alınan razaki üzümle karşılıksız bir aşk yaşayan kankalara el çabukluğuyla poşeti dolaba yerleştiren ev sahibesinin:
— Soğusun da serin serin yersiniz, demesiyle kavuşmak hayal oldu.
Muhabbet çok güzeldi; eski hatıralar bir bir döküldü. Şen kahkahalar lüks binada hoş yankılara dönüştü. Lakin su kaynatmış araç gibi hararet tavan yapmış, kuru muhabbet de nereye kadar...
Aldığı pazarlıkları gözlerinin önünde itinayla yerleştirirken, enfes yarım bir karpuz iki kankaya göz kırpıyordu. Dolap açılıp kapandıkça sessiz bir umut son demlerini yaşıyordu. Cömert ev sahibesi:
— Şimdi size bir karpuz keseyim. Nefis, akşam tadına doyamadım yedikçe yedim. Bakalım siz nasıl bulacaksınız, dedi misafirlerin ümitvar gönüllerine.
Sanki pazarı satın almışçasına her türlü nimet bol bol maşallah: sarı sarı armut, olgun sulu şeftali, küçük bir çocuğun yumruğu kadar mürdüm eriği, iki kiloya yakın ahududu tabağı... Masayı podyum yapmışlar, iştahlarını kabartarak buzdolabına geçiş yapıyor zalim mankenler.
— Biraz sonra size meyve kokteyli yapayım da içiniz ferahlasın, diyerek bir mavi boncuk attı ve konuyu rafa kaldırdı cömert ev sahibesi.
Bonkör kadın, yeni tanıştığı misafirinin Sacide olan ismini Macide olarak yakıştırıp muhabbete dahil etse de, her defasında “Sacide” düzeltmesine pek kulak asmadı. Eve geleli iki saati geçmesine rağmen vaat edilen ikramlıkla müşerref olamayan misafirler, artık “Kalkalım,” dediler.
Cömert ev sahibesi:
— Aa, bir çayımı içmeden asla göndermem, dedi, ama eli çaydanlığa gitmedi.
Kendisine yarım saat daha ek süre tanıyan kankalar, umutsuz ve çaresizce ev sahibine “Her şey için teşekkür ederiz,” demek istedilerse de gülme krizine gireceklerini hissettiler. Kendilerini zor zapt ettiler. Nuriye, birden zengin kalkışıyla:
— Canım be, bize birer bardak soğuk su verebilir misin, diyebildi çok şükür.
Cömert mi, cimri mi tanımı belirsiz ev sahibesi:
— Ne demek, zahmet mi olurmuş, diyerek çevik bir hareketle büyükçe bardaklarda buz gibi su ikram etti, “Ne umdum, ne buldum” bakışlarıyla birbirlerini süzen kankalara. “Su gibi aziz ol” duasını da memnuniyetle karşıladı.
Bunca nimetin teşhir edildiği fakat nasiplerinin bir bardak su olduğu varlıklı evden ayrıldılar. Köşeyi döner dönmez zor tuttukları kahkahalar adeta fışkırarak dışarı çıktı. O kadar güldüler ki ikisinin de gözünden yaş geldi.
 
            
Yorum Yazın