• AYFER GÜVEN
      AYFER GÜVEN

      EVLAT DENİZ SUYU GİBİDİR, NE İÇİLİR NE DE VAZGEÇİLİR

      Yayınlanma: 29 Ekim 2024

      Neydi o bir gün önce yaşadıkları? Ah bahtsız Selvinaz, dedi kendine. Sanki başından kalbine sıcak sıcak bir şeyler aktı. Ayna karşısında başörtüsünü düzeltirken:

      -       Ne çok ağlamışım göz kapaklarım balon gibi şişmiş, dedi.

      Henüz uyuyan evlatlarının kahvaltısını hazırladı. Büyük kızına sessizce:

      -       Yavrum ben işe gidiyorum, kardeşlerin sana emanet. Sakın geç kalmayın, diyerek evinden çıktı.

      Yağmur, kuruyan yaprakların mis gibi kokmasına vesile olmuş, dev bir temizlik şirketi gibi tozu toprağı silip süpürmüş, caddeleri pırıl pırıl yapmıştı. Şimdi arınma, yüzleşme sırası ondaydı. Bir süre şemsiyesini açmadı. Islanıp silkinmek, bir kendine gelmek istedi.

      -       İyi bir evlat olamadım. Hiç de mükemmel bir eş değilim, kocamın gözünde değilim. Arkadaşlarımın, sıkı dostlarımın olduğunu zannediyordum. Duyduklarımla yıkıldım. Akrabalarım arasında tercih edilmeyen, en son hatırlanan, “olsa da olur olmasa da olur” Selvinazım. Beşerî ilişkilerimde çuvallasam da iyi bir anneydim düne kadar.

      Ne dedim ki? Bu ay biraz kemerleri sıkacağız çocuklar, cümlesiyle feryat figan eden 3 evlat… Keşke sağır olsaydım da duymasaydım. Zaten ne zaman istedikleri olmuş ki?

       

      -       Şu kıyafetlerimize bak! Firuzan teyzenin torunlarının eskileri… Kırtasiye malzemelerinin en ucuz olanını alırız. Bir kalem kutusu istedim. Kendin diktin verdin elime. Benimle ne kadar alay ettiler bilmiyorsun anne!

       

      -       Ama arkadaşım çok beğendi ona da yap demiştin ya, diyerek baktım kazan kaldıran elebaşının yüzüne.

      Bu 3 küçük insan ne varsa kusmaya başlamıştı. Tertemiz hislerle, binbir fedakarlıkla yoğurarak yaptığım ne varsa yerle bir edilmişti. Kızlarım coştukça coşmuş, akıllarına gelen mağduriyetlerini beni ve babalarını suçlayarak döküyorlardı.

      Sessizce ablalarını izleyen oğluma baktım. O da:

      -       Anneciğim, ben ne zaman kantinden istediğim bir şeyi alabileceğim? Arkadaşlarım her teneffüs çeşit çeşit atıştırmalıklar yiyor gözümün önünde. Birçoğunun tadını bile bilmiyorum. Ben de istiyorum, çok özeniyorum anne.

      Ama fakat diye bir şeyler geveledim. Savunma yapmama müsaade etmediler. Meğer hepsi birbirinden dertli imiş. Mahdum bey bari sen yapma, diyesim vardı içimde kaldı.

      60 kiloluk Selvinaz otobüs durağına gelene dek hüznüyle 160 kilo olmuş gibiydi. 3 yıldır, emekli diş hekimi Firuzan Hanıma bakıcılık, yoldaşlık biraz da evlatlık yapıyordu. Yavaşça kapıyı açtı, onu uyandırmak istemiyordu. Doğruca mutfağa gitti, çaydanlığı ocağa koydu. Kahvaltı masasını hazırladı. Yaşlı kadının ilaçlarını unutmamak için göz önünde bir yere iliştirdi. Gözyaşlarını daha fazla hapsedemedi.

      Firuzan Hanım, yardımcısının yüzüne bakar bakmaz bir şeylerin yolunda gitmediğini anladı. Selvinaz nasılsın yavrum, der demez yaralı anne hıçkırarak anlattı yaşadıklarını. Yaşlı kadıncağız kendi hatıralarından örnekler verdi.

      -       Yavruların çok küçük. Henüz bazı değerlerin farkında değiller. Ben ne yapayım? Ömrümün son demlerindeyim. Çocuklarım yanımda değil.

      Duvarda heybetli çerçevelerde asılı duran kızının ve oğlunun fotoğrafına özlem ve acıyla karışık duygularla baktı. Ve Selvinaz’a:

      -       Cancağızım, evlat deniz gibidir. Ne içilir ne geçilir. Rabbim acılarını göstermesin. Sil gözyaşlarını. Dök demli bir çay da içelim, dedi.

      Selvinaz akşama kadar içinden bu cümleyi tekrarladı. Yaralı anne evine geldiğinde çocukların sevdiği yemekleri türkü söyleyerek yaptı. İştahlı ve neşeli bir akşam yemeğinde hep birlikteydiler. Deniz gibi olan yavrularını okyanuslar misali anne sevgisiyle kucakladı, sardı sarmaladı.  Çocukların mağduriyetlerini karşılamak için eşi mesaiye kaldı. Selvinaz da boş olan pazar gününde evlere temizliğe gitti.

       

      Yorum Yazın