• AYFER GÜVEN
      AYFER GÜVEN

      YABAN ADAMI

      Yayınlanma: 11 Ekim 2024

      Dede torun bir türlü anlaşamıyordu. Birbirlerini hasım gibi görüyor, huzur savar tank misali evin dengesini alt üst ediyorlardı. Gelin kaynana bir hinlik düşünüp derhal uygulamaya geçti.

      -       Bak oğlum, dedi genç anne. Babaannenle birlikte kuaföre gidiyoruz. Dede ile evde bizi bekleyin çabucak geliriz, dedi.

      Anaokulu çağındaki afacan hiç memnun olmadı.

      -       Yaaa ben de geleceğim, dediyse de nafile.

      Dede, okur gibi yaptığı gazeteden başını kaldırıp çaresizce olur işareti yapmak zorunda kaldı. Daire kapısı kapandığı an yumurcak şarj seviyesi 100/100 dolmuş enerjisiyle yaramazlığa başladı.

      Kanepelerin üzerinde bir cambaz gibi geziyor, yastıkları etrafa atıyor, avazı çıktığı kadar da yarım yamalak öğrendiği şarkıyı söylüyordu, aslında haykırıyordu.  

      Dede, selamun kavlen çekmeye başladı. Bir iki bağırdıysa da üstüne alınan olmadı. En caydırıcı yöntemleri denedi. Fakat karşısında külyutmaz bir afacan vardı. “Yahu bunun babası da böyle yaramaz mıydı” diye düşündü. Yeni nesil çocuk terbiyesinde onun gözünde çoktan sınıfta kalmıştı. Özgüven diye diye aciziyetlerini, beceriksizliklerini saklamaya çalışıyorlardı.

      -       Şımartın bakalım, bunlar sizin tepenize nasıl pisleyecek hep beraber göreceğiz, dedi.

      Kanepelerden sonra yemek masasını keşfeden yumurcak, halının üstüne atlayıp yaptığı gürültüye el çırpıp tekrar tekrar deniyordu ki kapı zili nağmeli nağmeli çaldı. Alt kat komşusu zavallı dedeyi bir güzel payladı. Artık düşman ile bir sulh yapmasının şart olduğunu düşünen adamcağız, torununa hoş bir ses tonu ile seslendi:

      -       Uşağım, gel sana bir hikâye anlatacağım.

      -       Hikâye ne? Ben bilmiyorum.

      -       O zaman masal diyelim. Her nabzın sevdiği bir şerbet varmış demek ki, dedi yaşlı adam.

      Kanepenin kırlentlerini koltuğun etrafına dizerek küçük bir ev yaptı mahsusçuktan. Kuduruk torunun yüzünde artık meraklı bir ifade vardı.

      -       Ben senin gibi küçük bir çocukken, diye başladı söze.

      -       Yaşadığımız evin arkasında büyük bir orman vardı. Yani birçok ağaç… Büyüklerimiz odun kesmek için giderlerdi. Bize ise yasaktı. Çünkü orada yaşayan yaban adamları vardı.

      İlk defa böyle bir şey duyan torun, korkudan büyüyen göz bebekleriyle,

      -       Nasıl?, diye sordu dedesine.

      -       Bu adamlar çok uzun boyludur. Vücutları beyaz tüylü ve çok korkunç sesleri olan yaratıklardır. Hızlı koşarlar ve çok güçlüdürler. Bazı geceler homurtularını duyar korkudan yorganın altına saklanırdık kardeşlerimle.

      Yaa, az önceki külhanbeyi biraz kıvama gelmeye başlamıştı. Bir elini dedesinin dizine koydu diğer eliyle koluna sımsıkı yapıştı. Büyük bir muhabbet sahnesi oluştu darmadağınık salonda. Ev halkı bu duruma şahit olsa mutluluktan gözyaşlarını tutamazdı şüphesiz.

      -       Sonra dede, sonra? Anlatsana, deyip dedesini dürtükledi.

      -       Bir gün anne babasının sözünü dinlemeyen iki yaramaz çocuk ormana gitti. Onları çok aradılar ama bulamadılar.

      Bizim külyutmaz afacan sevimli bir kedi gibi dedesine sokuldu. Artık kucağında oturuyordu.

      -       Tabii ki sen hiiiç korkma, bunlar senin gibi uslu değil haşarı çocuklardı.

      -       Evet, dedi ufaklık. Ben hiç yaramazlık yapmıyorum.

      Birkaç kez esneyip uyuyuverdi. Korkudan mı rahatlıktan mı artık, saldı gazı. Dedesi hem güldü hem burnunu tıkadı. Adamcağız torununun başını okşadı. Uyanmasın diye iki saate yakın halının üzerinde hareketsiz oturdu.

      Gelin kaynana eve geldiklerinde pek şaşırdılar. Şehzadenin bu saatte uyuduğu görülmemiş şeydi. Yavrucak birkaç gece rüyasından bağırarak uyandı, “Beni yaban adamına vermeyin” diyerek. Tabii dedesinden başka kimse ne dediğini anlayamadı.

      Yorum Yazın